28 Mayıs 2012 Pazartesi

İstanbul'un Fethi İle İlgili Hadis-i Şerif

Konu ile ilgili bir Hadis-i Şerif bulunmaktadır.


"Kostantiniye muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir; onu fetheden ordu ne güzel ordudur." [Müsned (v. 241/855)]





Fethin Manevi Ehemmiyeti

Kutlu fetih müjdesi, Gazi II. Murad Hân Hazretleri’nin yüreğini kor gibi yakıyordu. Bu aşka vâsıl olmak onun en büyük sevdasıydı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’nın müjdesine kim nail olmak istemezdi ki? Büyük Hünkâr sabah namazını eda ettikten sonra fetih için Allah’a yalvarıyordu. Tam bu esnada hizmetkârlardan biri heyecanla içeri girdi: “Hünkârım! Gözünüz aydın olsun, bir oğlunuz oldu.” dedi. Bu habere ziyadesiyle memnun olan genç padişah, ellerini semaya kaldırarak “Elhamdulillah… Ravza-i Murad’da bir gül-i Muhammed açtı.” diyerek Allah’a şükretti, ismini Mehmed koydu.
Kostantiniyye’yi fethetme arzusu, yüreğini derin derin yakarken, bu durumu şeyhi Hacı Bayram-ı Veli’ye açan II. Murat Hân, şeyhinin cevabı ile ayrı bir heyecana kapıldı. Şeyh, kundakta uyuyan Mehmed’i (Sultan Fatih) gösterip;“Hünkârım, fetih size değil mahdûmunuz Mehmed’e nasib olacak.” dedi. Artık Murad Hân’ın arzusu oğlunu bir an önce tahta çıkarmak şeklinde tecelli ediyordu. Resûlullah’ın; “Kostantiniyye muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned IV, 335) methine ve müjdesine Allah’ın izniyle oğlu vasıl olacaktı. Öyle de oldu. Genç Sultan, İstanbul’u fethettiğinde yirmi bir yaşında idi. Kendisine bu tarihten sonra “Fatih” ünvanı verildi.
Sebe sûresinin 15. ayet-i kerimesinde geçen: “Beldetun Tayyibetün” ifadesi, ebced hesabı ile İstanbul’un fetih tarihi olan Hicri 857 yılına denk düşmektedir.
Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra yerli halkı inançlarında serbest bıraktı. Sadece Ayasofya’yı cami haline getiren kudretli Padişah, diğer kiliselere dokunmadı.
Gerçek bir mürşid-i kâmil olan Akşemseddin Hazretleri’nin manevi gücü, müminlerin duası, fetih aşkı ile bu topraklara kadar gelip şehid düşen sahâbî Hz. Ebû Eyyub el-Ensârî ve diğer sahâbîlerin manevi varlıkları ile mübarek müjde gerçekleşip, fetih müyesser olmuştu. Akşemseddin Hazretleri’ne “İstanbul’un manevi Fatih’i” denilmesinin sebebi, fethin genç padişaha nasib olacağını söylemesi ve ona rehberlik etmesi yanında, büyük sahâbî Ebû Eyyub el-Ensârî’nin kabrini rüya yolu ile bulmasındandır.
Bir emanettir, bir güzelliktir Ebû Eyyub el-Ensârî. O, bu toprakların bir bereketidir. Resûlullah’ın müjdesine ermek için 80 küsur yaşında şehid düşmüş; adını verdiği beldede (Eyüp) bir gül gibi bağrımızda açmıştır. Yürekte iman varsa ve şehâdet bir aşk ise işte o zaman ölüm bir vuslattır, düğün gecesidir.
“Dua yürür arşı bulur, kabristanlar tarih olur,İstanbul efsunkâr şehir, güzelliğe mekân olur.”
Evet! İstanbul kadar, kabirlerle iç içe olan ve bu birlikteliği gönülleri meftun ederek sunan başka bir dünya şehri var mıdır acaba? Ülkemizin pek çok yerleşim bölgesinde eski mezar taşları olmasına rağmen, İstanbul’un camileri ve hazîrelerindeki mezar taşları sadece tarihi açıdan değil, sanat ve kültürel zenginliği bakımından da ayrı bir özelliğe ve güzelliğe sahiptir.
“…Milli kültürümüzün nesiller boyu devam edegelmiş belgeleri olan mezar taşları; bütün sanat dallarına nazaran örf ve adetleri daha fazla aksettirmesi yanında, tarihli olmaları ile de bütün Etnografik, Mimarlık ve Sanat Tarihi için öncesi ve sonrası belli olan belge hüviyeti taşırlar…” (1)
O kabirler ki ölümü yâd ettirmesi yanında, hayatı ve var oluş gayesini de hatırlatırlar. Mezar taşlarıyla işlenen kabristanlar çisil çisil yağan yağmur gibi, gürül gürül akan akarsu gibi ruhumuzu okşayarak derin manalarla bizi donatırlar… Kabirleri ziyaret, ölümü ve ahireti hatırlatması sebebiyle Peygamberimizin bir tavsiyesidir. Kabirleri ziyaret insana kendi özünü keşfettirir. Bu hâlet-i rûhiye içerisinde farkına varmadan Fatiha’yı okumuş oluruz. Kabristandaki ibretâmiz yazılar, dünya hayatının geçiciliğini anlattığı gibi, bizi kem düşüncelerden, bencillikten ve kibirden uzaklaştırır. İşte bu yazılardan bir örnek;
“Ziyaretten murad duadır,Bugün bana ise yarın sanadır.”( Hekimoğlu Ali Paşa Câmii hazîresindeki bir mezar taşındaki yazı, Hüseyin Kutlu-Kaybolan Medeniyetimiz.)

23 Mayıs 2012 Çarşamba

REGAİP KANDİLİ (7 NİSAN 2016) (Yapılabilecek ibadet ve Hayırlı İşler)


Kelime olarak "Regaib“ çokça rağbet edilen, nefis, kıymetli, değerli, ihsan” manalarına gelen Ragibe kelimesinin çoğuludur. Buna göre Regaip Gecesi denilince: “Çok lütuf ve ihsanla dolu, kıymeti ve değeri büyük, çok iyi değerlendirilmesi gereken gece” manası anlaşılır. Bu gece Allah lütuflarını sağanak sağanak yağdırır.

Bu geceyi ibadetle ihya etmenin sevabı pek çoktur. Diğer zamanlarda okunan her Kur’an harfi için on sevap verilirse, Recep ayında yüzleri geçmekte, Regaib kandilinde ise daha da artmaktadır. Kaza ve nafile namazların sevabı ise diğer gecelere oranla kat kat fazladır. Regaib kandilinde yapılacak ibadetlerden birisi de duadır. Peygamberimiz (sas), bir hadislerinde bu gecede yapılacak duaların Allah katından geri çevrilmeyeceğini bildirmişlerdir.


Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecir ve sevap kazanma, manevi terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlahiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler halinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:

1. Kur’an–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekanlarda Kur’an ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.

2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salat ü selamlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.

4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayati meselelerde derin düşüncelere girmeli.

5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plan ve programı çizilmeli.

6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.

7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.

8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.

9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.

10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hatta isim zikrederek dualar etmeli.

11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlakı yerine getirilmeli.

12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

13. O gece ile ilgili ayetler, hadisler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.

14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; vaaz ve nasihat dinlenmeli;

15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.

16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevi iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.

17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

18. Hayattaki manevi büyüklerimizin, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.

19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

22 Mayıs 2012 Salı

MİRAÇ GECESİ

Recep ayının 27. gecesi  mübarek Mirac Gecesidir.. Sevgili Peygamberimizin İsra ve Mirac mûcizesinin olduğu gecenin yıldönümüdür. O gece dinimizin temel esasları bize bildirilmiştir. Böyle bir gecede Allah’ın elçisi Cebrail tarafından Mekke’den alınıp Kudüs şehrindeki Mescid-i Aksa’ya götürülmüştür. 

Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:

“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)


Hadis-i Şerif'te Resulullah(a.s.m) o geceyi şöyle tarif eder;

Verilen Burak’a binip Beyt-ül-Makdis’e geldim. Onu, önceki Peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım, sonra Mescide girip orada iki rekât namaz kılıp çıktım. Cebrail bir kap şarap, bir kap da süt getirdi. Ben sütü seçtim. Cebrail, yaratılışa uygun olanı seçtin, dedi. Sonra bizi birinci semaya çıkardı. Gök kapısında, sen kimsin diye bir ses geldi. Ben Cebrail’im dedi. Yanındaki kim dendi. Muhammed aleyhisselam dedi. O, Peygamber olarak gönderildi mi dendi. Cebrail, evet dedi. Gök kapısı açıldı. Hazret-i Âdem ile karşılaştım. Bana merhaba diyerek hayır dua etti. 2. semaya çıktık. Yine orada da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Burada iki teyze oğlu İsa veYahya ile karşılaştım. Onlar da bana, merhaba diyerek dua ettiler. 3. semaya çıktık. Bu kapıda da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Orada Hazret-i Yusuf’u gördüm. O da dua etti. 4. semayaçıktık. Aynı konuşmalar oldu. Kapı açıldı. Hazret-i İdris’i gördüm. O da dua etti. 5. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti. Kapı açıldı. Hazret-i Harun’u gördüm. O da dua etti. 6. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar oldu ve kapı açıldı. Hazret-i Musa’yı gördüm. Merhaba diyerek dua etti. 7. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti ve kapı açıldı. Arkasını Beyt-ül-mamura dayamış Hazret-i İbrahim’i gördüm. O da dua etti. Beyt-ül-Mamur’u gördüm. Sonra Cebrail beni Sidret-ül-Münteha’ya götürdü. Allah, günde elli vakit namaz farz kıldı. Hazret-i Musa’nın yanına gelip anlattım. (Rabbinden azaltmasını iste! Ümmetin buna güç yetiremez. Tecrübem var) dedi. Birkaç defa Rabbimle görüşmeye devam ettim. Nihayet Rabbim buyurdu ki: "Beş vakit namazı farz kıldım. Her vakit için on sevab vardır. Böylece elli vakit namaz olur." [Müslim]

Peygamber Efendimizin en büyük mucizelerinden birisi de yukarı'da geçen “Miraç" olayının yaşamasıdır.

Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammed, göklerden yeryüzüne dönerken Müslümanlara üç büyük hediye getirmiştir. Bunlar:

1- Beş vakit namazın o gece farz kılınması.

2- Bakara Sûresi’nin sonunda bulunan - ÂMEN- ERRASÛLÜ - ayetlerinin verilmesi.

3- İman ettikten sonra şirke düşmeden mü’min olarak ölenlerin Cennete gireceklerinin bildirilmesidir.



Bu Gece Oruç tutmalı, kaza namazları, kaza namazı borcu yoksa nafile namazlar kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, bol bol dua, tevbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, ilim ile meşgul olunmalıdır.




MİRAÇ İLE GELEN HEDİYELER



Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.

İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.

Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.

Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.

Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.

Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.

Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.


İSRA SÛRESİNDE BİLDİRİLEN İSLÂM DİNİNİN TEMEL ESASLARI

1- Hiç bir şeyi Allah’a ortak tanımayın.

2- Ana-babaya itaat ve hürmet edin.

3- Akrabaya, fakirlere ve yolculara yardım edin.

4- İsraftan ve cimrilikten sakının.

5- Çocuklarınızı öldürmeyin.

6- Zinaya yaklaşmayın.

7- Suçsuz ve haksız yere insan öldürmeyin.

8- Yetimlerin hakkını yemeyin ve onlara iyi muamele edin.

9- Verdiğiniz sözleri yerine getirin.

10- Ölçü ve tartıları doğru ve dürüst yapın.

11- Bilmediğiniz bir şeyin arkasına düşmeyin.

12- Yeryüzünde kibir ve gururlu olarak yürümeyin.

Peygamber efendimiz, Ümmihani’ye Mirac’ı söyleyince, (Aman kimseye anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer) dedi. Peygamber efendimiz de, "Anlatmam lazım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer, çürük taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın" buyurdu. Akıl durdu, zaman durdu, her şey durdu, iman başladı. Peygamber efendimizin hiç yalan söylemediğini müşrikler de biliyordu. (Cenneti, Cehennemi gidip gören mi var) diyenler oluyor. Evet, var. Kim var? Hayatında hiç yalan söylememiş olan Muhammed aleyhisselam, Muhammed-ül Emin var...

20 Mayıs 2012 Pazar

ÜÇ AYLARIN ÖNEMİ, ÜÇ AYLARDA YAPILACAK İBADET VE DUALAR

11 Mayıs 2013 Cumartesi günü mübarek  üç ayların başlangıcıdır.

Hicrî-kamerî aylardan olan ve dinî duyguların yoğunluk
kazandığı, merhamet, şefkat, yardımlaşma ve dayanışma hislerinin doruk noktaya ulaştığı, hayır ve iyiliklerin arttığı bir zaman dilimi olan; İslâm alemince de "üç aylar" diye isimlendirilen: "Receb, Şaban ve Ramazan" ayları hakkında, Enes b. Malik (R.A.) den rivayete göre 
Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: 
"Receb ALLAH Teâlâ'nın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır,"buyurmuşlardır.

Recep ve Şaban ile başlayıp Ramazan ile sonlanan üç ayların önemini gerek Hadis-i şeriflerden gerekse Peygamber efendimiz (sav)’in bu aylarda yaptığı ibadet ve ettiği dualardan anlıyoruz.

Üç Aylara girince Resulullah(a.s.m) böyle dua ederdiEy Allah’ım! Recep ve Şabanı bize mübârek kıl, bizi Ramazana kavuştur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259.)


Allahumme bariklena fi recebe ve Şaban ve belliğlena Ramazan. Vahtimlena bil iman ve yessirlena bil Kur’an.

(Allah’ım bizlere Recep ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizleri Ramazan’a ulaştır. Ömrümüzü imanla sonlandır. Bizlere Kur’anla kolaylık ver.)


Bu aylarda yapılan dualar:


Receb-i Şerif Duaları:

İlk on gün: Subhânallahil Hayyul Kayyûm. (Hay ve Kayyum olan Allah’ı tesbih ederim.)

İkinci on gün: Subhânallahil Ehadis-Samed.(Bir ve her şeyin ona muhtaç olduğu Allah’ı tesbih ederim)

Son on gün: Subhânallahil Gafûr’ur-Rahîm. (Mağfiret eden ve Rahim olan Allah’ı tesbih ederim.)

Şaban-ı Şerif Duaları

İlk on gün: Ya Latîf Celle Şânuhû. (Lütfeden şanı yüce olan)

İkinci on gün: Ya Rezzâk Celle Şânuhû. (Rızık veren ve şanı yüce olan)

Son on gün: Ya Azîz Celle Şânuhû. (Aziz olup şanı yüce olan)


Ramazan-ı Şerif Duaları

İlk on gün: Yâ Erhamerrâhimîn. (Ey merhametlilerin en merhametlisi)

İkinci on gün: Yâ Gaffârezzünûb. (Ey günahları affeden)

Son on gün: Yâ Atîkarrikâb. (Ey kullarını âzad eden.)

Kadir Gecesi Duası: Allahumme inneke afuvvun kerîmun, tuhibbul affe fa’fuannî. (Ey Allahım! Gerçekten sen affedicisin, kerimsin, affı seversin, beni de affeyle)

Allah Üç ayları gereğince ihyâ edebilmeyi nasib etsin.


Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur. [Tirmizi] 
 Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder. [İbni Mace] 

Şaban ayının 15. Gecesi ‘Berat gecesi’dir. Bu gece ile ilgili:

(Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3] 

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Fanatizmin Zararları ve İslama Göre Ölçü

Aşırı giden helak olur (Müslim)


Her işte ifrat ve tefritten uzak dur, vasatını tercih et. Çünkü işlerin en hayırlısı orta olanıdır. (Beyhaki)


"İnsanlarla sürtüşmekten sakın! Çünkü bu iyi hasletleri örter, çirkinleri ise su yüzüne çıkarır." [Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir, 2/427] 


İfrat: bir şeyde aşırı girmek, haddi aşmaktır.
Tefrit: ifradın kaşıt noktasıdır. Mesela aşırı uyumak bir ifrattır, hiç uyumamak ise tefrittir. 



Hadis-i şeriflerde:
İfrat ve tefritten uzak durun (Buharî)


Bir kimseyi, bir ideolojiyi, bir takımı aşırı sevmek ifrattır. Aynı şekilde günümüz sorunlarından futbol fanatikliği ifrattır. Irkçılık ifrattır, çok yemek yemek ifrattır. Düşmanlıkta da, aşırı gitmek ifrattır. Günümüzde insanlar futbol takımları için birbirlerinin kalbini kırabiliyorlar. İnsanlar kendilerine bir faydası olmayan ve esasında seyir zevkinden ibaret olan futbol için düşmanlık edebiliyorlar. Futbolun bir spor olduğunu, tutulan takımların seyir zevkine hitap ettiğini düşünerek bir "orta yol ve denge" halini sağlamalıyız. 


"Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, fahiş söz söylemez" [Hadis-i Şerif | Kaynak: Tirmizi]


Tembellik tefrittir, acele etmek ise ifrattır. Tembellik, şimdi yapılması gereken bir işi geciktirmek, daha sonraya bırakmak demektir.
İmam Gazzâli: “Yarın yaparım diyenler, helak oldu.” demiştir.

 İnsan bir şeye kızabilir. Bunun da, ifratı ve tefriti vardır. Öfkenin aşırı olması hâli saldırganlık getirir. Saldırgan kimse, hiddetli olur, kendine ve başkasına zarar verir, bu hâl, küfre götürebilir. Hadis-i şerifte,

Aşırı öfke, imanı bozar.(Beyhaki) buyrulmuştur.

Çok yemek ifrattır, gerekenden az yemek tefrittir. İhtiyaç kadar yemek vasattır yani orta hallidir. Hadis-i şerifte,

Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır. (Dâre Kutni)

Havf, Allah’tan korkmak, recâ da Allah’ın rahmetini ümit etmek demektir. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek veya Allah’tan korkmayıp, kendini garanti Cennetlik bilmek ifrattır. Ayet-i kerîme de,
“Rabbinin rahmetinden ancak sapıklar ümit keser.” [Hicr, 56]


Hadis-i şerifte,

 Her istediğini yapıp, rahmete kavuşacağını ümit eden ahmaktır.(Tirmizi)
Vasat yol ise(itidal yolu, dosdoğru yol), ikisi arasında olmaktır! Hadis-i şerifte: “Havf ve reca [korku ile ümit] arasında bulunan mümin, umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur.” (Tirmizi)


Peygamber efendimiz (sav) buyurdu ki:
“Bir kimseyi günün birinde, aranızın açılabileceğini hesaba katarak sev. Buğzettiğine de günün birinde dost olabileceğini düşünerek buğzet.” (Tirmizi)
Dostlukta da ve düşmanlıkta da, aşırı gitmemelidir.

Hayatımızın her alanında ifrat ve tefrit uçurumları vardır. Yapmamız gereken doğru yolu bilip öylece yürümektir. Son olarak başladığımız hadis ile bitiriyor ve hayatın her alanında ‘orta yol’ diliyoruz
Aşırı giden helak olur.” (Müslim)


KONU İLE ALAKALI GÜZEL BİR BELGESEL