31 Ağustos 2013 Cumartesi

NAMAZIN HİKMETLERİ


NAMAZIN HİKMETLERİ
     
     Dinimize göre imandan sonra Allah Teâlâ’ya karşı en önemli vazifemiz namazdır.  Namaz, sayısız lütuflarından dolayı Allah Teâlâ’ya şükran ve tazimlerimizi sunmak, kusurlarımızı affettirmek için kalbimiz, dilimiz ve bedenimizle birlikte yaptığımız bir ibadettir.

      Namaz öncelikle Allah Teâlâ emrettiği için eda edilir. Bununla birlikte bütün ibadetlerde olduğu gibi namazda da dinî ve dünyevî, mânevî, ahlâkî, sosyal, hatta bedensel nice fayda ve hikmetler vardır.

        Resûlullah’ın (s.a.v.) ifadesiyle dinin direği[1] olan namaz sıkıntılı zamanlarda sığınak,[2] sevinçli zamanlarda şükür makamıdır. Allah’ın mülkünde O’nun yarattığı bedenle, O’nun öğrettiği kelimelerle O’na yönelmek, Hak ile beraber olup selâmla yeniden halka dönmektir.
      Kur’an’da işaret buyurulduğuna göre hakkıyla kılınan namaz cimrilik hastalığının ilacı,[3] sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın itici gücüdür. Günde beş vakit namazımızda kırk kere “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz[4] diyerek Allah’a teslimiyet ve tevekkülümüzü ifade ederiz.  Namaz ruhu yüceltir, insanı cehennem azabından kurtarır, cennetlik kılar, ömrü bereketlendirir, yorgunluğu giderir. Hz. Peygamber (sav) namazın dinlendirici oluşuna işaret ederek “Ya Bilal! Kalk kaamet getir, namaz kılalım, rahatlayalım”[5] derdi.
      
     Psikoloji uzmanlarının bildirdiğine göre huşû ve ihlâsla namaz kılan kimsenin hayatı tazelenir, enerjisi artar, dinlenmiş olarak işine döner, daha başarılı ve daha verimli olur. Namaz öfkeyi dindirir, sıkıntıyı dağıtır, üzüntüyü giderir. Hz. Aişe (r.a) annemiz  “Rasulullah (sav) üzücü ve sıkıcı bir şey olduğunda hemen namaz kılardı”[6] diye bildirmiştir. Namaz bir eşitlik sembolüdür; müminleri kaynaştırır, birleştirir, gönüllerini Allah’a bağlar. Namaz kılınan evde, işyerinde hareket, canlılık, bereket, dirlik ve düzen olur.
      İhlâs ve huşû ile kılınan namaz insanı bir süre dünyadan ve dünya ile ilgili her şeyden uzaklaştırır. Huşû ile namaz kılmak, âyette buyurulduğu gibi,[7] kötülüklerden uzaklaştırır, iyiliklerle buluşturur, ahlâkı güzelleştirir, bizi sevilen ve sayılan bir insan kılar. Namaz kılan kişi güven kaynağıdır. Ailesine ve çevresine güzel örnektir.
          
      Maddi ve manevi hayatımızı düzene koyan, sayılamayacak kadar hikmetlerle donatılmış olan namazımızı aman ihmal etmeyelim!.. İki vakit arasında ruhlar namaz kılmakla temizlenir ve arınır. Gönüller Allah’ı anmakla huzura erer.[8]

      Yazımızı konu ile ilgili Hadis-i şerifler ile bitirelim; “Her kim abdestini güzelce alır, rukû ve huşuunu tamamlayarak Allah Teâlâ’nın farz kıldığı beş vakit namazı vaktinde kılarsa, Allah o kimseyi bağışlayacağına söz vermiştir. Böyle yapmayana Allah’ın teminatı yoktur. İsterse affeder isterse azap eder.”[9]

Kul, namaza durduğunda, bütün günahları getirilir, başı ve omuzları üzerine konulur, Rükû ve Secdeye gittikçe dökülür.[Camiüssağir, No.1184]

Suyun kiri giderdiği gibi, beş vakit namazda günahları yok eder." (Nesai, Salat 7)

"Her şeyin bir özü vardır. İmanın özü de namazdır." [Beyheki]
Kim namazı kılar, zekatı verir ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse,ona mağfiret etmek Allah üzerine bir hak olur.(Kütübü Sitte 4662)
“Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise secdede duayı çok yapın.” (Müslim, Salât 215, (482);


Beş vakit namaz, birinizin kapısı önünden coşkun akan ve içinde her gün beş kez yıkandığı çaya (nehire) benzer. [Müslim, Mesacid, 284]
Dua rahmetin anahtarıdır. Abdest namazın anahtarıdır. Namaz da Cennetin anahtarıdır. [İbni Abbas]

Allah'a en sevimli amel, vaktinde kılınan namazdır. Sonra anne babaya iyilik, sonra da Allah yolunda cihad etmektir.[Camiü's Sağir, c1,196]




[1] Tirmizi, İman, 8
[2] Bakara, 2/153
[3] Meâric, 70/21–22
[4] Fatiha, 1/5
[5] Ebu Davud, Edeb, 78
[6] İmam-ı Ahmed, 1/206
[7] Ankebut 29/45
[8] Ra’d 16/28
[9] Ebu Davud, Salat, 9

24 Ağustos 2013 Cumartesi

MÜSLÜMAN'IN MÜSLÜMAN ÜZERİNDEKİ HAKKI: SELAMLAŞMAK


Peygamberimiz (s.a.s)’in haber verdiğine göre: Yüce Allah, Hz. Adem'i yarattığında ona şöyle seslendi:  “Ey Âdem! Git, şuradaki meleklere selâm ver! Selâmını nasıl alacaklarına dikkat et! Çünkü meleklerle aranızda geçecek olan bu selâmlaşma,  bundan sonra senin ve neslinin selâmlaşması olacaktır.” Bunun üzerine Hz. Âdem meleklere; ‘Es-Selâmü Aleyküm’ dedi. Onlar da; ‘Es-Selâmü aleyke ve Rahmetullâh’ diyerek karşılık verdiler.
[1]
Yüce dinimiz İslam, kardeşliğin devamını bazı prensiplere bağlamış, kardeşlerimize karşı bize birtakım hak ve sorumluluklar yüklemiştir. İşte bu hak ve sorumluluklarımızdan biri de Hz. Adem’den günümüze kadar uzanan selâmdır.[2]
Selâm saygının, sevginin ve kardeşliğin kapılarını açan bir anahtardır. Selâm gönülden dile, bireyden topluma, toplumdan insanlığa yansıyan barış dilidir. Paylaşmanın, kaynaşmanın, huzura ermenin, Allah’a sığınmanın adıdır selâm. Selâm, kardeşimize esenlik dilemek, onun hayrını istemektir; Ona olan dostluğumuzun güvencesidir. Bizler, “es-selâmü aleyküm” diyerek kardeşimize esenlik, güvenlik, rahmet ve bereket dileklerimizi dile getirmiş oluruz.
Mahallemizde, sokak ve caddelerde, otobüs duraklarında, işyerlerimizde, karşılaştığımız her insana, samimiyet ve tebessümle selâm vermek ne güzeldir! Ardından tatlı bir dille hâl ve hatır sormak, selâmımızı daha da güzelleştirir. Selâm veren kimse, lisân-ı hâl ile, “bana güvenebilirsin, benden emin olabilirsin, sana herhangi bir zararım dokunmaz” derken; selâmı alan da aynı şekilde karşılık vermiş olur.                         

Böylece, aralarında ülfet, muhabbet ve kardeşlik temelleri atılır. Rahmet Peygamberi (s.a.s), selâmın bu güçlü ve derin etkisini bakın ne de güzel dile getirmiştir: “İmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de imân etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.[3]

Tebessümle içten verilen selâm, kalbî bir yakınlığa vesile olur. Gönüller arasında köprüler kurar. Üzgün ve küskün kalplerde muhabbet çiçekleri açtırır. Katılaşmış kalpleri yumuşatır. Kırgınlıkların ve dargınlıkların ortadan kalkmasına yardımcı olur.
Selâmı vermek ve yaymak, Peygamberimizin sünnetine uymaktır. Selâm gibi muhteşem bir duâya karşılık vermek ise farzdır! Yüce Rabbimiz, Kerim Kitabı’nda bu gerçeği şöyle belirtir: “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin![4] Gönüller Sultanı (s.a.s) de, “İslam’ın en hayırlı davranışı hangisidir?” şeklindeki bir soruyu, “Yemek yedirmen ve tanıdığın tanımadığın herkese selâm vermendir.”[5] diye cevaplamış, böylece selâmın önemini vurgulamıştır.
Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadeleriyle: tanıdığımız tanımadığımız herkese selâm vermek kardeşlik hakkıdır.[6] Yürüyenlerin oturanlara, küçüklerin büyüklere ve sayıca az olanların çok olanlara selâm vermesi, selâmın âdâbıdır.[7] Riyakârlık ve kibirden uzak bir şekilde, tebessüm eşliğinde ve gönülden selâm alıp-vermek, selâmlaşmada cimrilik göstermemek de selâmın ahlâkıdır.
Öyleyse kardeşlerim, birbirimize selam vermeyi ihmal etmeyelim. Çocuklarımız ve gençlerimize selâmı öğretelim. Selâmı aramızda yaygınlaştıralım. Selâm ile, sevgi ve kardeşlik bağlarımızı pekiştirelim. Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi ve esenliği hepimizin üzerine olsun.






[1] Buhârî, Enbiyâ, 2.
[2] Müslim, Selâm, 3.
[3] Müslim, İmân, 22.
[4] Nisâ, 4/86.
[5] Buhârî, İmân, 5.
[6] Tirmizî, İsti’zân, 11.
[7] Buhârî, İsti’zân, 4-5; Müslim, Selâm, 1.
               
                Hazırlayan: Dr. Yusuf ACAR
                Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

23 Ağustos 2013 Cuma

DUA



YA RAB!

Ümmet-i Muhammede -sav- zulmeden zalimleri ıslah eyle. Islahları mümkün değilse EL-KAHHAR ism-i celilinle kahr-u perişan eyle...

Masumları katleden çocuk katillerini sen yaşatma Allah'ım!

Dünyanın muhtelif yerlerinde katliamlarda hayatını yitiren kardeşlerimize rahmet eyle! Yaralanan kardeşlerimize acil şifalar ihsan eyle!

Müslüman ülkelerin uyanmasını Kur’an’a sarılmasını ve yekvücut olmasını nasip eyle.

ALEM-İ İSLAMA BİRLİK OLMAYI NASİP EYLE. ORDULARIMIZI KARADA DENİZDE VE HAVADA MANSUR VE MUZAFFER EYLE.

Müslümanlar arasındaki kardeşlik ruhunu güçlendir, şeytanca yakılan fitne ateşlerini söndür!

Birbirinin derdiyle dertlenen Müslümanlardan eyle bizleri. Mısır’da, Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Arakan’da, Suriye’de, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Burma’da ve daha ismini sayamadığımız diyarlarda “Rabbim Allah’tır dedikleri için dövülen, sövülen, tecavüz edilen, diri diri yakılan, esaret altında inleyen kardeşlerimize yardım eyle!

Ülkemizde de iç karışıklık meydana getirmek isteyen şer odaklarına ve terör gruplarına fırsat verme! Kan emici Terör örgütlerinin sonu eyle bu duamızı YA RAB! Anarşi çıkarıp kardeşi kardeşe düşman etmek isteyenleri sana havale ediyoruz.

Ezanlarımızı dindirtme! Bayraklarımızı indirtme YA İLAHİ! Habibinin sancağı altında birleşen ehl-i cennet gibi dünyada da birleştir ümmet-i Muhammedi.

Biz istemesini bilemiyoruz YA RAB! Habibin senden neyi istediyse onu istiyor sana hangi konuda sığındıysa o konuda senden yardım bekliyoruz!

Ümmetin halini ayan beyan gören sensin. Dindir YA RABBİ zulmü! Kan ağlayan masumlara ve biçarelere yardım eyle.

YA RAB! "Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var" buyuruyorsun. Ellerimizi açtık sana yalvarıyoruz. Ne olur ellerimizi boş çevirme!

Âmin Âmin Âmin

17 Ağustos 2013 Cumartesi

YALAN'DAN SAKINMANIN ÖNEMİ

Yüce dinimiz İslam’ın yasak kıldığı büyük günahlardan birisi de yalandır. Yalan; bir menfaat elde etmek, yahut kabahati gizlemek, veyahut kötü niyetine muhatabını alet etmek için doğru olanı gizleyip kişinin bildiğinin aksini söylemesidir. İnsanlar arasındaki ilişkiler karşılıklı sevgi, saygı ve güven esasına dayanır.  Yalan ise bu güveni sarsan, dostluk bağlarını koparan, hatta düşmanlıklara kadar götüren en önemli bir sebeptir.

Yalana başvurmak insanın kendisine karşı dürüst olmadığını gösterir. Doğru diye bildiği bir şeye yanlıştır demek veya yanlış olan bir şeye de doğrudur demek insanın kalbiyle dili arasında birliği sağlayamaması demektir. Bu da samimiyetsizliğin göstergesi ve münafıklığın alâmetidir.

Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde münafıklığın alametlerini şöyle açıklamıştır:
“Münafıklığın alameti üçtür; konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman emanete hıyanet eder” ([i])
 
  Aziz Müslümanlar !

İnsan, yalan konuştukça ve yalanı benimsedikçe Allah (c.c.) katında yalancılardan yazılır.

Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Doğruluğu benimseyin -ondan ayrılmayın- zira doğruluk iyiliğe götürür, iyilik ise cennete götürür. Kişi doğru söyledikçe, Allah (c.c.) katında doğrulardan yazılır. Yalandan sakının, zira yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür.

 Kişi yalan söyleye söyleye, Allah (c.c.) katında yalancılardan yazılır” ([ii])

Yalan söylemek; kişinin öz güvenini, kendine saygısını, karşılıklı ilişkilerde güveni, aile içi ilişkilerde sadakati tahrip eden önemli bir etkendir.

Anne-baba yalan söylememek hususunda çocuklarına örnek olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz (sav) çocukları yatıştırmak veya oyalamak için bile onlara yalan söylemenin günah olduğunu, bundan da sakınılması gerektiğini bildirmişlerdir.               

Nitekim,
Abdullah b.Amr (r.a) diyor ki:
“Peygamberimiz evimizde bulunduğu bir günde, annem, “yavrum gel, sana bir şey vereceğim” diye beni çağırdı. Peygamberimiz(s.a.v.) anneme:
 - Çocuğa ne vermek istedin? diye sordu.
 Annem:
 - Hurma vermek istedim, dedi. Bunun üzerine   Peygamberimiz (s.a.v.):
 - Eğer bir şey vermeseydin (de çocuğu böylece aldatsaydın) sana bir günah yazılırdı, buyurdu. ([iii])

Muhterem Mü’minler !

Evimizde, işyerimizde, çarşımızda, pazarımızda velhasıl hayatımızın her alanında yalandan uzak durmalıyız. Yalan söyleyen kişinin eninde sonunda gerçeğin ortaya çıkmasıyla zor durumda kalacağını, Allah dostlarının; gönül ehli insanların, Allah’a saygı duyan mü’minlerin, hayatlarını doğruluk üzerine bina ettiklerini unutmayalım.

Yüce Rabbimiz, Ahzap suresi 70 ve 71 inci ayeti kerimede ; “ Ey iman edenler ! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.” buyurmaktadır.

Hutbemi Allah Resulü (sav) nün bir duası ile bitiriyorum: “Allah’ım kalbimi münafıklıktan, dilimi yalandan temizle” ([iv])

 Mahmut KUZUDİŞLİ
Sarıyer Merkez Cami İmamı




[i] Buharî İman,24
[ii] Buharî, Edeb,69
[iii] Ebû Davud, Edeb,88
[iv] İhya-i Ulûm-id-din C.6,S.329