26 Nisan 2013 Cuma

Müslüman Dua Etmeye Muhtaçtır




  Dua, ibadetin özüdür. İnsanın, bedenen yeme ve içmeye muhtaç olduğu gibi ruhen de dua etmeye, yalvarıp yakarmaya ihtiyacı vardır.  İnsan aciz bir varlıktır. İstediği her şeyi elde edemez; her ihtiyacını kendisi karşılayamaz;  başına gelecek her bela ve musibete de karşı koyamaz. Kendi durumunu düşünen her insan Yüce Yaratana mutlaka ihtiyaç duyar, O’na dua ve niyazda bulunur. Bu ihtiyaç insanda fıtrîdir. Bu ihtiyaç, her vesile ile değişik şekillerde kendini gösterir.
Dua; inanma, dayanma ve isteme ihtiyacı içerisinde bulunan insanı; rahmeti sınırsız, mutlak kudret sahibi olan Allah’a bağlayan, manevi bir bağdır.
Dua; ıstırapların, maddi ve manevi dertlerin şifa menbaıdır. Dua, ümit ve huzur kaynağıdır; yaşama aşkını dirilten bir rahmettir. Peygamberimiz (s.a.v) duayı; rahmet kapılarının anahtarı, müminin silahı, dinin direği, ibadetin özü olarak nitelendirmiştir.(1) Çünkü dua etmenin özünde Allâh’a teslim olmak, O’na kulluk etmek bilinci vardır.
Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.”(2) Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (3) buyurarak, kendisine dua edilmesini istemekte, yapılan duaları da kabul edeceğini müjdelemektedir.
Aziz Müminler!
Kabul edileceğini ümit ederek dua etmeliyiz. Dualarımızı eylemle destekleyerek fiili duaya çevirelim. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: 
“Kul, elini açarak Allah’tan hayır bir şey dilerse; Yüce Allah, kulunun elini boş olarak geri çevirmekten haya eder” (4)  Bu hadîs-i şerîften; içtenlikle yapılan duaların kabul göreceği anlaşılmaktadır.  Bir başka hadîs-i şerifte de: Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a, (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere çok yakındır.” (5) buyurulur.
Yüce Allah:”Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin, O’na korku ve ümitle dua edin” (6) buyurarak duanın nasıl yapılacağını bildirmiştir.
İnsan, sadece sıkıntılı olduğu zaman değil; rahatlık anında da çokça dua etmeli ki sıkıntılı anında yapmış olduğu duaları kabul görsün.
İnsan, elde etmek istediği şeyin maddi sebeplerine de baş vurmanın şart olduğunu bilmeli, bununla birlikte Cenâb-ı Allâh’a da dua etmelidir. Dua etmek hiçbir zaman bir Müslüman’ı tembelliğe sevk etmemelidir. Bir hastanın ilaç kullanmaksızın: “Allah’ım şifa ver” diye dua etmesi yanlış olduğu gibi; ilaç kullandığını düşünerek Allah’tan şifa dilememesi de doğru değildir.
Özetle, isteklerimizin gerçekleşmesi, sıkıntı ve dertlerimizin bitmesi için önce üzerimize düşeni yapmalıyız, sonra da Allah’a dua etmeliyiz. Duayı hayatımızın bir parçası haline getirmeli, her zaman Allah’a içtenlikle yalvarmalıyız.
_______________________
1- Tirmizi, No: 3368-69.
2- Mü’min, 40/60.
3- Bakara: 2/186.
4- Tirmizi No: 3556.
5- İbn’i Hanbel, III, 18.
6- Ârâf, 7/55,56


2 Nisan 2013 Salı

Dinimiz flört tarzı ilişkiye nasıl bakmaktadır? Aşık olmak caiz midir ?


Değerli kardeşimiz;
"Flört" Müslümanlarların lügatında yeri olan bir kelime olmadığı gibi, ifade ettiği mânâ da Müslümanlarda hayat bulan bir olay değildir. Flörte kimler ne mânâ yüklerse yüklesin. İslâm böylesine hissi bir konuda erkekle kadına sınırlar çizer ve Efendimizin (asm) meşhur ikazı iki tarafı da kesin ölçülerle korumaya alır, muhafaza eder. Nedir Efendimizin kesin ve çok makul olan ikazı?
– Yabancı bir kadınla bir erkek iki ikiye, baş başa kalırlarsa üçüncüleri şeytandır!
Evet, biribirine yabancı iki karşı cinsin tenha bir yerde baş başa kalışları; hislerinin isyanına, yaratılışta var olan duyguların ayaklanmasına vesile teşkil eder. Cinsi hislerin ayaklanması ve isyanından sonraki safhaları ise kimse kestiremez. Nerede başlar, nerelere kadar gider. Zaten toplum hayatındaki pişmanlıkların, hatta cinayetlerin ve kötülüklerin büyük çoğunluğunun bu ikaza kulak asmayıştan, aradaki sınırı aşıp taşmaktan kaynaklandığı da yaşanan günlük olaylarla sabittir.
Bunun istisnası yok mu, her kadın, her erkek böyle mi?
Elbette öyle bir iddiamız olmaz. Elbette her kaidenin istisnası olur. Lakin istisnalar hep müstesna kalır, umumi hükmü değiştirmez. Bildiğim gerçek odur ki, kadın kendisini şaibe altına sokacak laubaliliklerden uzak kalmalı, kolay elde edilen, kolayca da terk edilen eğlence metaı haline gelmemelidir.
Bilindiği üzere kolay elde edilen şeyin kıymeti pek bilinmez, kolayca da terk edilmesinde mahzur düşünülmez. Değerli şeyler ise hep zor elde edilir, böylece de kolayca terk edilmezler. Kadın değerlerin en yücesi, itibarını korunması lazım gelenlerin de en önde gelenidir. Kadının bir gün falanın yanında, öteki günü de filanın kolunda olması, bir başka gün ise kimin yanında olacağının bilinmez hale düşmesi, onu hayatı boyunca itibarsızlığa mahkum eder. Bir değerli hayatı böylesine değersiz ve itibarsız hale düşüren şeye ise siz ister flört deyin, isterse başka bir şey; ne savunulur ne de sonucu basite alınacak bir doğallık olarak görülebilir.
Yine bir kudsi beyandan öğrenmekteyiz ki, sonu evliliğe varmayan gayrimeşru yakınlaşmalardan taraflar öylesine pişmanlık duyacak ki ahirette:
– Keşke ateş parçası tutsaydım da böyle sonuçlar verecek başlangıçlar yapmasaydım!..
diye feryat edeceklerdir. Ama bunun faydası olmayacaktır. Çünkü ok yaydan çıkmış, kurşun hedefi vurmuş; tamiri mümkün olmayan tahribat vaki olmuştur.
Onun içindir ki dindar ailelerde kadın, kuracağı yuvada mutlu ve huzurlu olmak için geride şaibeli bir geçmiş bırakmamaya çok dikkat eder, vardığı yerde başına kakılacak bir sürü yanlışların sahibi olmama konusunda büyük titizlik gösterir. Bu dikkat ve titizliğinden dolayı da ömür boyu sevinç duyar, itibar sahibi olmanın mutluluğunu yaşar.
Kadını tertemiz mutlu bir ailenin kurucusu değil de, günlük zevklerin malzemesi haline getiren erkekler, yahut da kendilerini bu duruma düşürmüş kadınlar elbette konuyu bizim gibi yorumlamayacak, hallerine uygun düşen hayatın savunucusu olacaklardır. Böylelerine bizim ne söyleyecek sözümüz, ne de verecek cevabımız olur. "Kendi düşen ağlamaz."dan başka.
(Ahmed Şahin, Aile İlmihali, s.142)
Sorunuzun ikinci kısmı için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet