2 Şubat 2014 Pazar

Peygamber(a.s.m)' a Hüküm Verme Yetkisi Veren Ayetler

Peygambere Hüküm Koyma Yetkisi Tanıyan Âyetler:
Hz. Peygamber, sadece Kur'ân'da mevcut hükümlerle kayıtlı olmaksızın, genel olarak hüküm koyabilme yetkisine sahiptir. Nitekim, O, bazı konularda önce vahiy beklemiş, gelmeyince kendi içtihadına göre veya Kur'ân dışında aldığı bir vahiy ile hüküm vermiştir. O'nun bu hükümleri hiç şüphesiz vahyin kontrolü altında idi. Bu sebeble zaten büyük hatalar yapması düşünülmeyecek olan Hz. Peygamberin küçük bazı hataları bile vahiy tarafından düzeltiliyordu.
Bu bakımdan O'nun her türlü hükmü, bir nevi vahyin tasdikinden geçmiş hükümler oluyordu. Şimdi, Hz. Peygamberin genel olarak hüküm verme yetkisini ifâde eden bazı âyetleri kaydedelim:

"Hayır, Rabb'in hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan, tam anlamıyla Teslim olmadıkça inanmış olamazlar." (Nisâ, 65).

"Allah ve Resûlü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur" (Ahzâb, 36).

"Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resûlü'ne çağrıldıkları zaman inananların sözü ancak: "İşittik ve itâat ettik" demeleridir. İşte saadete eren onlardır" (Nûr, 51).

"Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -eğer gerçekten Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûlü'ne götürün..." (Nisâ, 59).28

Hz. Peygamber'in Kur'ân'da olmayan hususlarda koymuş olduğu hükümlere örnek olarak, beş vakit namazın zamanı, rekatları, nasıl kılınacağı, vitir namazının vacip oluşu, namazlarda Kabe'den önce Beyt-i Makdis'e yönelme, orucu bozan ve bozmayan şeyler, kimlere zekâtın farz olduğu, şer'î boşanmanın şekli, diyetlerle ilgili birçok hükümler, içki içmenin cezası, hırsız, hangi miktarda hırsızlık yaparsa cezâlandırabileceği, hayızlı kadının namaz kılamaması, oruç tutamaması, büyükannenin mirâsı gibi hususlardır.
Bu konu ile ilgili olarak kaynaklarda şöyle bir habere rastlıyoruz:
İmrân b. el-Husayn'ın (Ö.52/672) bulunduğu bir mecliste, adamın biri: "Kur'ân'da olandan başkasından bahsetmeyin" deyince, İmrân: "Sen akılsız bir adamsın! Öğle namazının (farzının) dört rekat olduğunu, onda kırâatın açıktan olamayacağını, Allah'ın Kitabında gördün mü?" Sonra zekâtı ve benzeri hükümleri sıraladı ve şöyle ilâve etti: "Bütün bunları Allah'ın
Kitâbında açıklanmış olarak buluyor musun? Kitâbullah bunları müphem bırakmıştır. Sünnet de açıklamıştır." 29
Hz. Peygamber'e genel olarak tatbikatta ortaya çıkan bazı konularda hüküm ve karar yetkisi verildiği gibi, Kur'ân'da olmayan hususlarda O'na. haram ve helâl koyma yetkisi de verilmiştir. Nitekim aşağıdaki âyetlerde bu husus ifâde edilmektedir.

6) Hz. Peygamber'e Helâl ve Haram Kılma Yetkisini Veren Ayetler: 
"Onlar ki, yanlarındaki Tevrât ve İncil'de yazılı buldukları O elçiye, O ümmî peygambere uyarlar. O Peygamber ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O'na inanan, destekleyerek O'na saygı gösteren, O'na yardım eden ve O'nunla beraber indirilen nura uyanlar, işte felâha erenler onlardır" (A'râf, 157).

"Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın" (Tevbe, 29).

Bu konuya örnek verecek olursak, meselâ Hz. Peygamber ölü hayvan etinin haram olmasına rağmen30 deniz hayvanlarının bunun dışında olduğunu belirtmiş ve bunu "Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir";31 helâl olduğunu da şöyle belirtmiştir: "İki ölü ve iki kan bizlere helâl kılınmıştır. İki ölü, çekirge ve balık; iki kan da ciğer ve dalaktır." 32
Bundan başka Hz. Peygamber, âyette nikâhı haram kılınanlar arasında sayılmamasına rağmen33 bunlara bir kadının halası, teyzesi, kızkardeşi, kızı ve erkek kardeşinin kızı üzerine de nikahlanamayacağını ilâve etmiştir.34
Yine, Kur'ân'da geçmeyen, katır, merkep, aslan, kaplan, fil, kurt, kirpi,35 maymun ve köpek gibi hayvanlarla, kartal, atmaca, şâhin ve doğan gibi yırtıcı kuşların etlerinin haramlığı da hadîslerle sâbit olmuştur.36 Erkeklere altın takmanın ve ipek giymenin haramlığı da yine hadîslerle sâbittir. Nesep ile haram olanların süt yoluyla da haram olacağı prensibi de bu cümledendir.
Hiç şüphesiz, Hz. Peygamber'in bu yetkisini Yüce Allah'tan tamamen bağımsız olarak değerlendirmemek gerekir. Elbette O, bu nevi hükümleri Yüce Allah'ın kendisine verdiği yetki ve O'nun kontrolü altında vermektedir. Zâten genelde, Hz. Peygamber, bu hükümleri verirken dâimâ Kur'ân'daki umumî bir prensibe dayanmıştır. Meselâ, ehlî merkeplerin ve yırtıcı kuşların etinin haram olduğunu belirten Hz. Peygamber'in bu hükmü, "O, size temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar" 37 âyetine râcîdir. Bu bakımdan asıl Şâri' yani kanun koyucu Allah'tır, Resûlü'ne de O'ndan aldığı bu yetkiye dayanarak mecâzen "Şâri" sıfatı verilmiştir.
Bu konuda Hz. Peygamber de bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kur'ân ve onun bir misli daha verilmiştir. Karnı tok bir halde, rahat koltuğuna oturarak: 'Şu Kur'ân'a sarılınız; onda helâl olarak neyi görüyorsanız onu helâl kabul ediniz, neyi de haram olarak görüyorsanız onu haram biliniz.' diyecek bazı kimseler gelmek üzeredir. İyi bilin ki, Allah Resûlü'nün haram kıldığı şeyler de Allah'ın haram kıldıkları gibi-
Bundan başka, Kur'ân'da bize örnek olarak gösterilen büyük bir ahlâk üzere olduğu belirtilen bu yüksek şahsiyete itâat etmemiz emredilmiş ve itâat pek çok yerde Allah'a itâatla birlikte zikredilmiştir; böylece, Hz. Peygamber'e itâatin Allah'a itâat demek olduğu defâatle vurgulanmıştır. Hiç şüphesiz, Resûle itâat hayâtında olduğu gibi, Ölümünden sonra da farzdır. Bu itâat da elbette O'nun sünnetine uyularak gerçekleştirilecektir.19 Nitekim, Hz. Peygamber de bir hadîsinde şöyle buyurmaktadır: "Bana itâat eden Allah'a itâat etmiş, bana isyan eden de Allah'a isyan etmiş demektir. Bana itâat eden benim emrime uyan kimsedir." 40

7) Hz. Peygambere İtaati Emreden Ayetler: 
"Kim, Peygamber' e itâat ederse Allah'a itâat etmiş olur..." (Nisâ, 80).
"... Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakla-dıysa ondan da sakının..." (Haşr, 7).
Şu âyette de Allah sevgisinin Hz. Peygamber'e itâata bağlanmış olması çok dikkat çekicidir:

"Deki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır.' De ki: 'Allah'a ve Pey-gamber'e itâat edin!' Eğer dönerlerse muhakkak ki Allah, kâfirleri sevmez" (Âl-i İmrân, 31-32).
Âyetteki hitap, sebeb-i nüzulünden de anlaşıldığı gibi özellikle inanmayanlara olduğuna göre,41 Resûlüne îman ve itâat olmadan Allah'a îman, O'nu sevme ve O'na itâat iddiâsı geçerli bir iddiâ olarak kabul edilmemektedir.
"Biz hiçbir peygamberi, Allah'ın izniyle itâat edilmekten başka bir amaçla göndermedik..." (Nisâ, 64).42
Hiç şüphesiz bu âyetlerde sözü edilen itâat sâdece, Yüce Allah'ın O'na indirdiği Kur'ân emirlerine itâat değildir. Çünkü bu durumda Kur'ân'ın pek çok yerinde peygambere itâatin Allah'a itâatla birlikte zikredilmesinin bir anlamı kalmazdı. Bu sebeble, hadîsler de alelâde bir insan sözü değil, Yüce Allah'ın emri ile kendisine itâat etmekle yükümlü olduğumuz bir Zât'ın sözleridir. Nitekim, Kur'ân'ın ilk muhâtapları olan ashâb da bunu böyle anlamış ve Hz. Peygamberin bütün emirlerini titizlikle uygulamaya, bilmedikleri her hususu ondan sorup öğrenmeye çalışmışlardır. 43
Yüce Allah, Kur'ân'da Hz. Peygamber'e itâati emrettiği gibi, O'na yapılabilecek her türlü isyânı da yasaklamaktadır.

8) Hz. Peygamber'e İsyan Etmeyi Yasaklayan Ayetler: 
"Kim, Allah'a ve O'nun elçisine karşı gelir ve O'nun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır" (Nisâ, 14).

"Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelir ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası!" (Nisâ, 115).
"Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah ve Resûlüne karşı çıktılar. Allah ve Resûlüne de kim karşı çıkarsa muhakkak ki, Allah'ın cezası çetin olur" (Enfal, 13).44
Hz. Peygambere itâati emreden ve O'na karşı gelmeyi yasaklayan bu âyetler, O'na itâatin isteğe bağlı değil, zorunlu olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır. Bu O'na inanmanın tabiî bir sonucudur.
Yüce Allah Kur'ân'da Hz. Peygamber'e kuru bir itâatin ve O'na karşı gelmemenin de ötesinde O'na karşı derin bir saygı ve sevgi duymamızı da istemektedir. Bu âyetler hiç şüphesiz Yüce Allah'ın Resûlullah'a verdiği şerefi ve değeri de açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

9) Hz. Peygamber'e Saygıyı ve Sevgiyi Emreden Ayetler: 
"Peygamber müminler için kendi canlarından ileridir. O'nun eşleri de onların anneleridir..." (Ahzâb, 6).45

"Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber'e salât etmekte (yani, O'nun şerefini gözetmekte ve şanını yüceltmekte) dirler; o halde siz de îman edenler O'na salât edin (yani, O'nun şanını yüceltmeye özen gösterin); O'na içtenlikle selâm edin (esenlik dileyin) (Ahzâb, 56).

"Ey îman edenler! Allah ve Resûlü'nün önüne geçmeyin, Allah'dan korkun. Şüphesiz ki Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir. Ey iman edenler, seslerinizi, Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi O'nunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider" (Hucurât, 1-2)46.
Son olarak, Hz.Peygamber'e itâat eden ve O'nun yolunda gidenleri O, doğru yola götürür. Bu hususu Yüce Allah pek çok âyette ifâde etmiştir:

10) Hz. Peygamber'in İnsanları Doğru Yola Götürdüğüne Dâir Âyetler: 
"... Şâyet O'na itâat ederseniz doğru yolu bulursunuz..." (Nûr, 54).

"... Şüphesiz ki Sen (sana inananları) mutlaka doğru yola, göklerde ve yerde bulunan herşeyin sâhibi Allah'ın yoluna götürürsün" (Şûrâ, 52-53).
"Şüphesiz ki sen, onları doğru yola çağırıyorsun" (Mu'minûn, 73).47 Bu âyetlerden bizzat Yüce Allah'ın garantisi ve şahitliği ile anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber bütün sözleri, fiileri ve takrirleriyle doğru yoldadır ve insanları doğruya götürmektedir. Böyle bir şeyin mümkün olmaması ile birlikte şâyet O, kendisine uyanları doğru yoldan ayırmış veya Yüce Allah adına Kur'ân veya hadîs olarak (haşa, böyle bir ifadenin O'nun için zikri bile hoş değil!) bir söz uydurmuş olsaydı elbette Cenâb-ı Allah, bir âyet-i kerîmede48 işaret ettiği gibi buna en ağır bir şekilde müdâhale ederdi. Bu da Kur'ân'ın ve O'nunla birlikte sünnetin sağlamlığını bağlayıcılığını açıkça ortaya koymaktadır.

NETİCE
Netice olarak diyebiliriz ki: Yüce Allah'ın beşere kendi içinden birisini örnek seçerek bir peygamber göndermiş olması insanlık için en büyük bir lütuftur. O'na inanmak sadece O'nun peygamber olduğunu tasdik etmek demek olmayıp, O'na itâat etmeyi de gerektirir.
Yüce Allah O'nu bizzat kendisi terbiye etmiş, kitabında O'nun üstün bir ahlâk sahibi olduğunu ve örnek olarak alınması gerektiğini ifâde etmiştir.

FAİZ ALLAH'IN EMRİYLE YASAKLANMIŞTIR

Değerli Müslümanlar,
Yüce Allah’ın insanlığa gönderdiği İslam dini kemale ermiş, nimet tamamlanmıştı.  Hz. Muhammed (s.a.v.), Veda Haccını ifa ederken özelde ashabına, genelde bütün insanlığa şöyle seslenmişti: “Ey İnsanlar! Biliniz ki, içinde bulunduğumuz bu şehir, bu gün ve bu ay nasıl mukaddes ve dokunulmaz ise canlarınız ve mallarınız da öylece dokunulmazdır. Cahiliye devrindeki her türlü faiz kaldırılmıştır. Ayağımın altındadır...”1
 Dini bir kavram olarak faiz “borç verilen bir para veya malın belli bir süre sonunda belirli bir fazlalıkla geri ödemesi yahut borç ilişkisinden doğan ve süresinde ödenmeyen bir alacağa ek vade tanıyıp bu süreye karşılık onu fazlalıkla geri almak demektir. ”2
Yüce Yaratıcımız bizlere pek çok helal kazanç yolları göstermiştir. Ancak, kazanma hırsı bizi zaman zaman haram ve haksız kazanca sevketmektedir. Allah’ın yasakladığı gelirlerden biri de faizdir.
  Nitekim Allah Teala Kur’an’da, “Alışverişi helal, faizi haram kılarken, faizi mahvedeceğini, sadakayı bereketlendireceğini3 bildirmiştir. Ayrıca: “akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermemizi emrederken, faizli işlemlerden elde edilen gelirin sadece rakam olarak yükselebileceğine, ancak bunun asla artmayacağına, zekatın ise kat kat bereketlendirileceğine vurgu yapmıştır.”4  
Bir tarafta tüketim esaslı bir hayatın cazibesi ve bu cazibeye kapılarak yapılan hesapsız harcamalarla zor durumda kalan, kredi kartlarının limitlerini zorlayarak bütçesini altüst eden, böylece bunalıma giren, aileleri dağılan hatta intihar eden insanlar, diğer tarafta da haksız kazançlarla servetine servet katan kişilerin bulunduğu bir toplumda yaşıyoruz. İnsanlar arasındaki bu uçurum arttıkça sevgi, vefa, kardeşlik, merhamet gibi erdemler kaybolmakta, bunların yerini hırs, öfke, intikam vb. duygular almaktadır. Bu durum ise toplumsal barış ve huzur için büyük bir tehlike haline gelmektedir.
Allah Teala bizlere, Kur’an’da huzur ve barışın ilkelerini bildirmiştir. Unutmayalım ki, geçici olan bu dünya, sınav yeridir. Bâki olan ise “Mal ve evladın fayda vermediği5 ahirettir. Hesabını veremeyeceğimiz her türlü haksız kazançtan kaçınalım ki, hesabımız kolay, varacağımız yer mutluluk yurdu olsun. Sözlerimi yukarda metnini okuduğum ayet-i kerimenin meali ile bitiriyorum: “Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız, mevcut faiz alacaklarınızı terk edin. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başka-larına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur…” 6
 Ankara Müftülüğü

1-       Müslim, Kitabu’l- Hac, 147
2-       İslam Ansiklopedisi, c.12, s.110
3-       Bakara, 2/275 - 276
4-       Rum, 30/37-40
5-       Şuara, 26/88

6-       Bakara, 2/278-279