2 Mart 2014 Pazar

Allah’ın Sevdiği Ve Razı Olduğu İnsanlar Ve Ameller

Allah’ın Sevdiği Ve Razı Olduğu İnsanlar Ve Ameller
1. Allah İhsanı ve Muhsinleri Sever
İhsan” sözlükte; “bir şeyi iyi ve güzel yapmak, iyi, doğru, güzel ve yararlı iş işlemek, (ila) ve (be) harf-i cerleriyle kullanıldığında iyilik etmek, in’am ve ikramda bulunmak” anlamındadır. (İbn Manzur, Xlll, 115. Asım Efendi, lV, 590)
وَاَنْفِقُوا فى سَبيلِ اللّهِ وَلَاتُلْقُوا بِاَيْديكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِ وَاَحْسِنُوا اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنينَ
Ve Allah yolunda infak ediniz. Ve kendi nefislerinizi tehlikeye düşürmeyiniz. Ve (iyilik sahibi olunuz) ihsanda bulununuz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ muhsin olanları sever. (Bakara, 2/195)
وَسَارِعُوا اِلى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّموَاتُ وَالْاَرْضُ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّقينَ () اَلَّذينَ يُنْفِقُونَ فِى السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمينَ الْغَيْظَ وَالْعَافينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنينَ
Ve Rabbinizden bir mağfirete ve eni gökler ile yer genişliğinde olan bir cennete koşunuz ki, muttakîler için hazırlanmıştır. O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever. (Al-i İmran, 3/133-134)
لَيْسَ عَلَى الَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ فيمَا طَعِمُوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَامَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُوا وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنينَ
İman edip salih amel işleyenler, Allah'tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah'tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah'tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever. (Maide, 5/93)
Kimlere İhsanda Bulunulur?
وَاعْبُدُوا اللّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه شَيًْا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِى الْقُرْبى وَالْيَتَامى وَالْمَسَاكينِ وَالْجَارِ ذِى الْقُرْبى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبيلِ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ اِنَّ اللّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. (Nisa, 4/36)  
Buna göre ihsan şunlara karşı yapılırsa daha bir güzel olur:
l-   Ana babaya
ll-  Yakınlara
lll- Yetimlere, Miskinlere, Yoksullara
lV- Yakın ve Uzak Komşuya
V-  Yolculara ve Elimizin Altındakilere
Muhsinlerin Mükafatı  
اِنَّ الْمُتَّقينَ فى جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ () اخِذينَ مَا اتيهُمْ رَبُّهُمْ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذلِكَ مُحْسِنينَ
Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı. (Zariyat, 51/15-16)
مَاكَانَ لِاَهْلِ الْمَدينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللّهِ وَلَا يَرْغَبُوا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِه ذلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا يُصيبُهُمْ ظَمَاٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ فى سَبيلِ اللّهِ وَلَا يَطَؤُنَ مَوْطِئًا يَغيظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلًا اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِه عَمَلٌ صَالِحٌ اِنَّ اللّهَ لَا يُضيعُ اَجْرَ الْمُحْسِنينَ
Medine halkına ve civardaki bedevilere, Rasulullah'ın emrine aykırı hareket etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez. (Tevbe, 9/120)
2. Allah Takvayı ve Muttakileri Sever
“Zarar verecek şeylerden sakınmak, bir şeyi bir tehlikeye karşı korumaya almak”(İbn Faris, Vl, 131)  anlamındaki “vikaye” kökünden gelen “muttaki” kelimesi; kuvvetli bir himayeye girerek korunan, sakınan, kendini muhafaza altına alan, bunun gereği olarak korkan ve çekinen kimse” demektir. (Razi, ll, 20)
Kur’an’a göre bir insanın muttaki olabilmesi için iman edip kendisini şirk, küfür ve nifaktan koruması, Allah ve Peygamberinin emrettiklerini yapması, yasaklarından ve haramlarından sakınması  günahları terk etmesi, dünya ve ahirette  kendisine zarar verecek şeyleri yapmaktan çekinmesi gerekir.(Taberi, l, 99-100)
بَلى مَنْ اَوْفى بِعَهْدِه وَاتَّقى فَاِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقينَ
Hayır. Kim ahdini ifâ eder ve ittikada bulunursa şüphe yok ki Allah Teâlâ o muttakîleri sever. (Al-i İmran, 3/76)
كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللّهِ وَعِنْدَ رَسُولِه اِلَّا الَّذينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقيمُوا لَهُمْ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ  الْمُتَّقينَ
Allah Teâlâ'nın katında ve peygamberinin katında o müşrikler için nasıl bir ahd olabilir! Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle muâhede yapmış olduklarınız müstesna. İmdi onlar size karşı istikamet gösterdikçe siz de onlar için istikamette bulunun. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ muttakîleri sever. (Tevbe, 9/7)
3. Allah Adaleti ve Adil Mü’minleri Sever
Adalet” bir insanın insaflı olması, özünde, sözünde, fiil ve hükümlerinde doğru olması, her şeyi yerli yerinde yapması, dengeli davranması, haklıya hakkını, yetkili olması halinde haksıza cezasını vermesi, iman edip salih ameller işlemesi, haram ve günahlardan sakınması anlamındadır. Adil/muksıt insan olabilmek için iman edip salih ameller işlemek ve İslami hükümleri uygulamak gerekir.
اِنَّ اللّهَ يَاْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلى اَهْلِهَا وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ اِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه اِنَّ اللّهَ كَانَ سَميعًا بَصِيرًا
Muhakkak Allah Teâlâ size emrediyor ki, emanetleri ehline veriniz ve insanlar arasında adâletle hükmediniz. Şüphesiz Allah Teâlâ size bununla ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yok Allah Teâlâ bihakkın işitici ve bihakkın görücüdür. (Nisa, 4/58)
اِنَّ اللّهَ يَاْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَايتَائِ ذِىالْقُرْبى وَيَنْهى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehy eder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir. (Nahl, 16/90)
لَا يَنْهيكُمُ اللّهُ عَنِ الَّذينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِى الدّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا اِلَيْهِمْ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطينَ
Allah, sizinle din hususunda savaşta bulunmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış kimselere iyilik etmenizden ve onlara adâlette bulunmanızdan sizi nehy etmez. Şüphe yok ki Allah, adâlette bulunanları sever. (Mümtehine, 60/8)
4. Allah Sabrı ve Sabreden Mü’minleri Sever
Sabır” sözlükte; “hapsetmek, tutmak, birini bir şeyden alıkoymak ve dayanmak” anlamına gelir. (İbn Manzur, lV, 438)
Kur’an’a göre insanın; hem ilahi musibetlere, (2/155-156) kafirlerin eza, cefa ve alaylarına, (3/186; 14/12) insanların kötülüklerine, (16/126; 42/40)hem de nimetlerin şükrüne, (11/11) Allah’a ibadet ve itaate, (19/65) harama ve yasaklara, (8/46) öfke ve sinirlenmeye, (42/37; 3/134) savaş cihad ve kötülüklerle mücadeleye, (3/142; 8/66) karşı sabretmesi gerekir.
وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِىٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا اَصَابَهُمْ فى سَبيلِ اللّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللّهُ يُحِبُّ الصَّابِرينَ
Ve nice peygamberler ile beraber birçok âlimler, savaşta bulundular da Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden dolayı ne gevşediler ne zaafa düştüler, ne de baş eğdiler. Allah Teâlâ ise sabredenleri sever. (Al-i İmran, 3/146)
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَىْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرينَ
Vallahi Biz sizleri elbette biraz korku ile, açlık ile mallardan, canlardan, mahsulattan biraz eksiklik ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. (Bakara, 2/155)
Sabır Öfke Anında Güzeldir
وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما في قوله تعالى: ادْفَعْ بِالَّتِى هِىَ أحْسَنُ. قالَ: الصّبْرُ عِنْدَ الْغَضَبِ، وَالْعَفْوُ عِنْدَ الاسَاءَةِ. فَإذَا فَعَلُوهُ عَصَمَهُمُ اللّهُ تعالى وَخَضَعَ لَهُمْ عَدُوُّهُمْ
(777)- İbnu Abbas (r. anhümâ), "Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yol ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın dost(un olmuş)tur. Bu (en güzel haslete),  sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hisseye mâlik olandan gayrisi eriştirilmez" (Fussilet,34-35) âyetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "(Ayette kastedilen en iyi yol) öfke anındaki sabır, kötülüğe maruz kalındığı andaki aftır. İnsanlar bunları yaptıkları takdirde, Allah onları korur, düşmanları da kendilerine eğilir. Sanki samimi dost olur." (Buharî, Tefsir, Hâmim, es-Secde (Fussilet) 1.)
Sabredene Cennet Vardır
وعن أبي هريرة قال: قَالَ رَسُولُ اللّه صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يقُولُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ مَنْ أَذْهَبْتُ حَبِيبَتَيْهِ فَصَبَرَ وَاحْتَسَبَ لَمْ أَرْضَ لَهُ ثَواباً دُونَ الجَنَّةِ
(3235)- Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri şöyle demiştir: "Ben kimin iki sevdiğini almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükâfat vermeye razı olmam."(Tirmizî, Zühd 58, (2403).)
Sabır Ziyadır
وعن أبى مالِكِ الاشْعرى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: الْوُضُوء شَطْرُ الايمان، وَالْحَمْدُللّهِ تَمْلا‘ُ الْمِيزَانَ، وَسُبْحَانَ اللّهِ وَالْحَمْدُ للّهِ تَملا‘نِ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالارْضِ، والصَّلاَةُ نُورٌ، والصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ، وَالصَّبْرُ ضِيَاءٌ، وَالْقُرآنُ حُجَّةٌ لَكَ أوْ عَلَيْكَ، كُلُّ النَّاسِ يَغْدُو، فَبَايَعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أوْ مُوبِقُهَا
(4672)- Ebu Malik el-Eş'arî (r.a) anlatıyor: "Resulullah (a.s) buyurdular ki:
"Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur; sübhanallah ve’l-hamdülillah arz ve sema arasını doldurur; namaz nurdur; sadaka  burhandır; sabır ziyadır; Kur'an ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır kimisi de helak eder." (Müslim, Taharet 1, (223); Tirmizî, Daavat 91, (3512); Nesaî, Zekat 1, (5, 5-6).)
5. Allah Mütevekkil İnsanları Sever
Tevekkül” kelimesi, “bir işi tamamen birine havale etmek, sipariş etmek” anlamındaki “v-k-l” kökünden gelir.
Sözlükte, “Allah’a güvenip bağlanmak ve O’na teslim olmak” demektir. (Rağıb, s. 531)
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ وَكَفى بِاللّهِ وَكيلًا
Ve Allah'a tevekkülde bulun.Vekil olmaya Allah kâfidir. (Ahzab, 33/3)
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَليظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِى الْاَمْرِ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلينَ
Allah'tan bir rahmet sebebiyledir ki, onlara yumuşak davrandın, ve eğer sen çirkin huylu katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artık onları affet. Onlar için istiğfarda bulun. Ve onlar ile iş hususunda müşavere yap. Sonra ettiğin zaman da Allah Teâlâ'ya tevekkül et. Şüphe yok ki Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran, 3/159)
وَالَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدينَ فيهَا نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِلينَ () اَلَّذينَ صَبَرُوا وَعَلى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Ve o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, elbette ki onları cennetten altlarından ırmaklar akan yüksek makamlara içlerinde ebedîyyen kalmak üzere yerleştireceğiz. İyi amellerde bulunanların mükâfatı ne kadar güzeldir. O zâtlar ki, sabrettiler ve Rablerine tevekkülde bulundular. (Ankebut, 29/58-59)
6. Allah Temizlenenleri Sever
Kur’an’ın “oku” emrinden sonra ikinci sırada inen ayetinde
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ
 “Elbiselerini temizle” (Müddessir, 74/4) emri verilmiş, Bakara suresinin 222. ayetinde ise
اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّا بينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرينَ
“Allah, temizlenenleri sever” buyrulmuştur. Bu ayetteki temizlik “haramlardan kaçınma” (adet halinde cinsel ilişkide bulunmama)dır. Dolayısıyla haramlara ve günahlara dalmak manevi kirliliktir. Bunlardan arınmak ise temizliktir.
Efendimiz Aleyhisselam da;
وعن ابن المسيب: أنَّهُ كَانَ يَقُولُ: إنَّ اللّهَ تَعالى طَيِّبٌ يُحِبُّ الطِّيبَ، نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ، كَرِيمٌ يُحِبُّ الْكَرَمَ، جَوَادٌ يُحِبُّ الجُودَ، فَنَظِّفُوا أفْنِيَتَكُمْ، وَلاَ تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ
(2138)- İbnü’l-Müseyyeb (r.a)'den rivayet edildiğine göre demiştir ki: "Allah Teâlâ Hazretleri münezzehtir, (halde ve sözde) nezîh olanı sever; temizdir, temizliği sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever. Öyle ise avlularınızı temizleyin ve yahudilere benzemeyin." (Tirmizî, Edeb 41, (2800).)buyurarak bu güzel özelliklere dikkat çeker.
Günahlar insanı manen kirlettiği gibi sevap olan fiiller de insanı manevi kirden arındırır.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّيهَا () وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّيهَا
Nefsini (şirk, küfür, nifak ve isyandan) temizlemiş olan şüphe yok ki, felâha ermiştir. Ve muhakkak ki, nefsini (bunlarla) kirleten de hüsrâna uğramıştır.(Şems, 91/9-10)
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ اِنَّ صَلوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللّهُ سَميعٌ عَليمٌ
Onların mallarından bir sadaka al, onunla kendilerini temizlemiş, tezkiye etmiş olursun. Ve onlara dua et, şüphe yok ki, senin duan onlar için bir sükûnettir ve Allah Teâlâ kemaliyle işiticidir, bilicidir. (Tevbe, 9/103)
7. Allah Tevbeyi ve Tevbe Edenleri Sever
“Tevbe” günahlardan dönmek demektir. Şirk, küfür ve nifaktan iman ederek, isyandan ise itaate dönerek tevbe edilir. Samimi (nasuh) tevbe edebilmek için; günahın itiraf edilmesi, pişmanlık duyulması ve o günahın tamamen terk edilip bir daha işlenmemesi, kul hakkı varsa sahibine hakkın ödenip helallik dilenmesi  gerekir.
وَيَسَْلُونَكَ عَنِ الْمَحيضِ قُلْ هُوَ اَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِى الْمَحيضِ وَلَاتَقْرَبُوهُنَّ حَتّى يَطْهُرْنَ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَاْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّهُ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّا بينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرينَ
Ve sana hayz halinden soruyorlar. De ki: "O bir kerih şeydir. Artık hayz zamanında kadınlarınızdan çekiliniz. Ve onlara temizleninceye kadar yaklaşmayınız. Fakat iyice temizlendikleri vakit onlara Allah'ın size emrettiği yerden varın. Şüphe yok ki Allah Teâlâ çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever."  (Bakara, 2/222)
اَلتَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْامِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنينَ
(Onlar) Tevbe edenlerdir, ibadette bulunanlardır, hamd edenlerdir, oruç tutanlardır, rükûa, secdeye varanlardır, mâruf ile emir ve münkerden nehyeyleyenlerdir ve Allah Teâlâ'nın hududunu muhafazada bulunanlardır. İşte (o) mü'minleri müjdele. (Tevbe, 9/112)
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا تُوبُوا اِلَى اللّهِ تَوْبَةً نَصُوحًا عَسى رَبُّكُمْ اَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيَِّاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يَوْمَ لَايُخْزِى اللّهُ النَّبِىَّ وَالَّذينَ امَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعى بَيْنَ اَيْديهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْلَنَا اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَىْءٍ قَديرٌ
Ey mü'minler! Allah'a Tevbe-i Nâsûh ile tevbede bulunun. Umulur ki Rabbiniz sizden günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akar cennetlere girdirir. O gün ki Allah, Peygamberini ve O'nunla beraber imân etmiş olanları rüsvay etmez. Nûrları önleri ve sağ tarafları arasında koşar. Derler ki: "Ey Rabbimiz! Bize nûrumuzu tamamla, bizim için mağfiret buyur. Şüphe yok ki Sen her şey üzerine hakkıyla kâdirsin." (Tahrim, 66/8)
8. Allah Cihat Yapanları Sever
Cihat”; mü’minin kötülüklerle mücadele etmesi, İslamın tanınması, bilinmesi ve yaşanması için çalışmasıdır.
اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الَّذينَ يُقَاتِلُونَ فى سَبيلِه صَفًّا كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ
Şüphe yok ki Allah, O kimseleri sever ki O'nun yolunda sanki bir muhkem binâ etmişler gibi saf bağlayarak savaşta bulunurlar. (Saff, 61/4)
Gerçek Mü’minler
وَالَّذينَ امَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فى سَبيلِ اللّهِ وَالَّذينَ اوَوْا وَنَصَرُوا اُولئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَريمٌ
Ve o kimseler ki, imân ettiler ve muhâcerette bulundular ve Allah yolunda cihada atıldılar. Ve o kimseler ki, (muhacirleri) barındırdılar ve yardım ettiler. İşte bihakkın mü'min olanlar onlardır. Onlar için bir mağfiret vardır ve bir kerîm rızık vardır. (Enfal, 8/74)
9. Allah Mü’minlere Karşı Alçakgönüllü Olanları Sever
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دينِه فَسَوْفَ يَاْتِى اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرينَ يُجَاهِدُونَ فى سَبيلِ اللّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ذلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ  عَليمٌ
Ey imân edenler! Sizden her kim dininden dönerse, muhakkak Allah bir kavmi getirir ki, onları sever, onlar da O'nu severler. Mü'minlere karşı mütevazi olurlar, kâfirlere karşı da izzet sahip- leri bulunurlar. Allah yolunda savaşa atılırlar ve kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte o, Allah'ın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah Teâlâ vâsidir, alîmdir. (Maide, 5/54)
Alışverişleri Dahi Müsamahalıdır
عن أبى هريرة رضى اللّه عنه يرفعه: إنَّ اللّهَ يُحِبُّ سَمْحَ البيعِ سَمْحَ الشِّرَاءِ سَمْحَ القَضَاءِ
(201)- Ebu Hüreyre’den gelen bir rivayette Rasulullah (a.s) şöyle buyurur: "Allah, satıştaki müsâmahayı, satın alıştaki müsâmahayı, ödemedeki müsâmahayı sever" (Tirmizî, Büyû 75 (1319)).
وعن خالد بن مَعْدَانَ يرفعه قال: قال النبي: إنَّ اللّهَ رَفِيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ وَيَرضى بِهِ وَيُعِينُ عَلَيْهِ مَالا َ يُعِينُ عَلى الْعُنْفِ، فَإذَا رَكِبْتُمْ هذِهِ الدَّوَابَّ الْعُجْمَ فَأنْزِلُوهَا مَنَازِلَهَا. فإنْ كَانَتِ الارْضُ جَدبَةً فَانْجُوا عَلَيْهَا بِنِقْيَهَا، وَعَلَيْكُمْ بِسَيْرِ اللَّيْلِ، فإنَّ الارْضَ تُطوَى بِاللَّيْلِ مَالاَ تُطْوَى بِالنَّهَارِ، وَإيَّاكُمْ والتَّعْرِيسَ عَلى الطَّرِيق فإنَّهَا طَرِيقُ الدَّوَابِّ وَمَأوى الحَيَّاتِ. أخرجه مالك .
(2187)- Hâlid İbnu Ma'dân -merfu olarak- rivayet ediyor: "Rasulullah buyurdular ki: "Allah refikdir, (yumuşaklık, kolaylık, müsamaha sahibi). Bu sebeple rıfkı sever, rıfk sebebiyle razı olur, rıfk (sahibin)'e mahsus bir yardımı vardır ki, şiddet sahipleri bu yardımı göremez. Öyleyse bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman bunlara konaklama yerlerinde mola verin. Eğer geçtiğiniz arazi çoraksa, oradan hayvanın iliğini kurutmadan çıkın. Gece yürüyüşünü tercih edin. Zîra geceleyin arz, gündüzleyin dürülmeyecek şekilde dürülür. Yol üzerine (geceleyin) konaklamaktan kaçının. Çünkü o, hayvanların yolu, yılanların sığınağıdır." (Muvatta, İsti'zân 38, (2, 979).)
Bir Kişiyi Allah Sevince…
وعن أبي هريرة قال: قال رسولُ اللّه: إذَا أحَبَّ اللّهُ تَعالى الْعَبْدَ نَادَى جِبْرِيلَ: إنَّ اللّهَ يُحِبُّ فَُلاناً فَأحْبِبْهُ. فَيُحِبُّهُ جِبْرِيلُ. ثُمَّ يُنَادِي فِي أهْلِ السَّمَاءِ: إنَّ اللّهَ يُحِبُّ فَُلاناً فَأحِبُّوهُ فَيُحِبُّهُ أهْلُ السَّمَاءِ. ثُمَّ يُوضَعُ لَهُ الْقَبُولُ في الارْضِ
(3346)- Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s)  buyurdular ki:
"Allah bir kulu sevdi mi Cebrâil Aleyhisselâm’a:
"Allah falanı seviyor, onu sen de sev!" diye seslenir. Onu Cebrâil de sever. Sonra o, sema ehline: "Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" diye nidâ eder, derken, bütün sema ehli de onu sevmeye" Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" diye nidâ eder, derken, bütün sema ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz (halkı arasına hüsn-ü kabûl) konur." (Buhârî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim Birr 157, Muvatta, Şi'r 15; Tirmizî, Tefsîr, Meryem (3160).)