10 Mart 2015 Salı

Hadis-i Şerif Düşmanlığı Yapanların Asıl Amacı:

Yakın dönemde vefat eden ve yanında doktoramı yapmaktan büyük onur duyduğum rahmetli hocam Profesör Dr. Talat Koçyiğit doktora günlerimde bir gün bana şöyle bir şey demişti. "Ben şaşırıyorum Nihat! Bazı hadisçiler hadise hizmet edip onu yayacaklarına, doğruyu yanlıştan ayıracak bir yol izleyeceklerine veya hadisleri şerh edeceklerine sanki hadislerin kökünü kazımaya çalışıyorlar."
İslam'a ve Hz. Peygamber'e (s.a.v.) zarar dışarıdan gelmez. Dışarıdan tahribat ve saygısızlık yapanları millet iyi tanır ve notunu verir. Ciddiye almaz, adam yerine koymaz, cevap vermeye bile değer bulmaz.
Ama ilahiyat menşeli tahrifatçı ve tahribatçı daha çok zarar verir. Çünkü o, sureti hakikatten görünüp bozar. Düşmanlık yaparken "biz ıslahatçıyız" der. Hadislere saldırırken onun gayesi doğruyu yanlıştan ayırmak değil, hadislerle müminlerin arasını açmaktır. Çünkü o insanları Kuran'a davet ediyorum, derken insanları Hz. Peygamber'i (s.a.v.) ve hadisleri terk etmeye davet ediyordur. Hedefi budur. Yüreksiz olduğu için bunu söylemez. Şimdilik Hz. Peygamber'i (s.a.v.) ve hadisleri tasfiye edecek, sonra da Kuran-ı Kerim'i işlevsiz hale getirmek için her türlü yolu deneyecek. Eski din mensupları kitapları değiştirdiler. Bunlar ise -Kuran'ı- değiştiremeyeceklerine göre, Kuran-ı Kerim'in ayetlerini anlamlarının dışına taşırmak için Kuran'ın en önemli tefsiri olan hadisleri kaldırmaya, işlevsiz kılmaya çabalıyorlar.
Peki niye böyle yapıyor bazı akademisyenler, ilahiyatçılar. Çünkü onlar yıllarca eğitimini aldıkları "oryantalistlerin" temsilcileri haline gelmişlerdir. Çünkü onlar bir gayrimüslimin kitabına baktığı gibi Kuran'a baktıkça, Hz. Peygamber'den (s.a.v.) uzaklaştıkça kalplerine mühür vurulmuştur. Bunlar reformistlerin piyonu haline gelmişlerdir. Esas dertleri vahiyledir. Vahyin doğru anlaşılmasıyla ilgilidir.
Kuran-ı Kerim'i tahrif etmek için (yani ayetleri anlamlarından başka yerlere kaydırmak için) Hz. Peygamber'i (s.a.v.) ve hadislerini etkisiz hale getirmek için çabalar, uğraşırlar.
Sözlerinde edep yoktur. Hz. Peygamber'den (s.a.v.) bahsederken bir arkadaşlarından bahsediyor aymazlığı içindeler. İhlastan nasipsizdirler. Kuran-ı Kerim'i tefsir ederken kendi heva ve heveslerine göre hareket ederler. Hz. Resul'den (s.a.v.) uzaklaştıkça yüzlerine, hareketlerine, söylemlerine nasipsizlik siner.
***

Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerini yaymak farzdır
İslam'ın ilk yıllarında Efendimiz (s.a.v.) Kuran-ı Kerim dışında herhangi bir metnin - insanlar tarafından- yazılmasını yasakladı. Bu geçici yasak, yazılacak her hangi bir metin Kuran'a karışır endişesinden kaynaklanıyordu. Ancak 'suffa' denilen üniversite kurulunca, taşlar yerine oturunca bu yasak kaldırıldı. 'Veda Haccında' da bu izni alenileştirdi ve hatta bunu 'farz haline' getirdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) veda hutbesinde şöyle buyurdu: "Beni dinleyin ve belleyin. Dediklerimi duyanlar, bugün burada olmayanlara iletsin. Benim sözümü işitip ezberleyen sonra da işittiği gibi başkasına ileten kişinin Allah yüzünü ağartsın." (Ebu Davud, ilim, 10; İbn Mace, Mukaddime 18)
Hz. Peygamber (s.a.v.) sözlerinizi unutuyorum diyen birisine de elinden yardım iste -yaz- diyerek hadis yazmasına teşvik etmiştir. (Hatıb, et-Takyid, 65) Netice itibariyle Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hadislerin yazılmasını emrettiğini görmemiz mümkün.
***

Hadisler neden çoktur?
Bazıları diyorlar ki Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ancak birkaç hadisi olabilir. Bundan daha büyük cehalet ve bilgisizlik olabilir mi? Hadislerin çok olmasından daha doğal ne olabilir ki! Çünkü hadis, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) konuşmaları, sohbetleri, yürümesi, uyuması, neleri helal sayıp yaptığı, neleri yapmadığı, sorulan sorulara cevapları, gülmesi, ağlaması, cami sohbetleri, ticari ilişkileri, alışverişleri, sulhu, savaşı, ailesiyle irtibatı, evlilik-boşanma, yüzme -ağaç aşılama- hukuki meselelerle ilgili açıklamaları gibi hayata dair her şeydir. Bir insanın 24 saatinde ne varsa bütün bunlar hadisin konusudur. Varsayınız, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bir gününü kitaba geçirelim. En azından 50 sahifelik bir yazılı metin haline gelir. Bu da en azından 100 hadise denk gelir.
Peygamberimizin peygamberlik süresi 23 yıldır. Bazı günler öylesine yoğun bir gündemi olmuştur ki, onlarca olay art arda gelişmiştir.
Bunu güne çevirdiğimizde, 8200 güne yakın bir yaşam anlamına gelmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) 8200 gün peygamberlik dönemi geçirdi. Her gün sadece bir defa konuşmuş olsa(!) bu dahi 8200 hadise denk olur. Efendimiz hayatı boyunca, bir günde bir defa da mı konuşmadı! Böyle bir iddia ne kadar akılsızca ve bilimsellikten uzak olur. Ancak aklı, kalbi ve şuuru mühürlenmiş olanlar böyle bir iddiada bulunurlar.
Yüzbinlerce hadis aktarılmasına rağmen Hz. Ebu Hureyre (yavru bir kediye olan düşkünlüğünden dolayı, Hz. Peygamber O'na kediciğin babası anlamında Ebu Hureyre demiştir) bu hadislerden sadece (5374) tanesini aktarmıştır. Buhari, Müslim, İbn Mace, Ebu Davud gibi büyük İslam âlimleri, sahih hadisleri bulmak için öyle sert ve acımasız bir kontrolden geçirmişlerdir ki kitaplarına aldıkları hadislerin sayısı (mükerrer hariç) on biniancak bulmuştur. Bu bile hadislerin ne kadar hayati bir önem taşıdığını göstermek için yeterlidir. Bu bile bugün elimizde olan hadislerin ne kadar büyük bir hazine olduğunu ispat etmek için yeterlidir.
Sahih hadisler Yüce Rabbımızın bize verdiği en büyük nimettir. Bu hadisler sayesinde Hz. Peygamber'in bütün hayatı, hayatına ve sözlerine ait her ayrıntı, hangi ayetin hangi olaydan önce veya sonra veya hangi gerekçeyle indiği, nerede bize ne emrettiği, bizi nelerden sakındırdığı gibi hayati bütün bilgiler bizlere ulaşmıştır.
***

'Sen ahmak birisin!'
Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde "hadisleri" işlevsiz kılmaya çalışan bazı ferdi çıkışlar olduğunda, hem sahabe ve hem de âlimler gerekli cevapları doğrusu çok da sert tonda seslendirmişlerdir.
Bir grup insan, hadis okuyan birine derler ki; bunu bırak. Bize Allah'ın kitabından bahset. Bu sözü duyunca Halife Hz. Ömer (r.a.) sinirlenir ve bu nasipsiz adama şöyle der:
"Sen ahmak birisin. Allah'ın kitabında namaz ve oruç konusunu açıkça (yani namazın nasıl kılınacağı, kaç rekat olacağını, neler okuyacağını, orucun nasıl tutulacağını nelerin bozup bozmayacağını) bulabiliyor musun? Kuran'ın bu konudaki hükümlerini sünnet (Hz. Peygamber'in (s.a.v.) uygulamaları ve sözleri) açıklamaktadır. (Suyuti, Miftahul Cenne, 85)
***

Okuduğu Kuran-ı Kerim ruhunu anlamaktan uzak olan ve Hz. Resul'ün dindeki tartışılmaz yerinin farkında olmayan bir başkası büyük İslam âlimi Said bin Cübeyr'i dinler. Said bin Cübeyr, hadis rivayet etmektedir. Adam şöyle der: "Bu söylediğin Allah'ın kitabına muhaliftir." Said bu cahile şöyle der: "Bir daha Resulullah'tan hadis rivayet ederken, Onun Allah'ın kitabına çelişik olduğunu söylediğini görmeyeyim. Resulullah (s.a.v.) Allah'ın kitabını senden iyi bilirdi."
Zaten problemin kaynağı budur. Dini bildiğini zanneden bir kesimde, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) karşı nasipsizlik, hazımsızlık ve bilgisizlik vardır. Dünkü putperest Arapların, "peygamberlik niye Muhammed'e indi" itirazıyla, bugün Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sıradan biri haline indirgemeye çalışan bu kalpleri kaymışlar arasında bir fark var mıdır? Tabiin ulemasından olan büyük hukukçu Eyüp Sahtiyani (v:131) bir adamın bize Kuran'dan başka bir şey anlatmayın dediğini aktardıktan sonra şöyle der: "Bir kişiye sünnetten (hadislerden) bahsettiğinde, bunu bırak bize Kurandan haber ver derse bil ki o adam sapıktır."
Büyük sahabe, hadis inkârcılığını Hz. Peygamber'i (s.a.v.) inkârla bir sayıyordur. Hz. Ebu Said el-Hudri (r.a.) hadis rivayet etmesine muhalefet eden birisine şöyle der: "Vallahi seninle ebediyen aynı çatı altında bulunmayacağım." Günümüzde de Yüce kitap Kuran-ı Kerim'in adı kullanılarak, Kuran ile Hz. Peygamber ve hadisler arasına mesafe konulmaya çalışılmakta, Hz. Peygamber'in pratiği yok sayılmaya gayret edilmektedir. Hadissiz ve Peygambersiz bir din!
***

Mezhep imamlarının hadise bakışı

Mezhep âlimleri İslam'ın iki temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hadislerini içtihatlarının dayanağı yapmışlardır. Sünnet İslam'ın tartışılmaz ikinci kaynağıdır.Ebu Hanife (İmamı Azam): O metodunu şöyle açıklıyor "Resulullah'tan gelen baş üstüne. Sahabeden gelenleri seçeriz. Birini tercih ederiz. Allah'ın kitabını alır. Kabul ederiz. Onda bulamazsam efendimizin sünnetine dönerim.
İmam Malik: O önce Kuran'a bakar, sonra da hadislere. O, bilinen ve sahih olan hadislerle amel etmiştir.
İmam Şafii: Kuran-ı Kerim'e ve dinin ikinci kaynağı olan hadislere bakar. Hatta İmam Şafii ahad hadisleri bile içtihadında öne alır.
İmam Ahmed (Hanbeli Mezhebi): Ona göre Kuran-ı Kerim ve sahih hadis bulununca hiçbir insanın sözüne itibar edilmez.
Netice itibariyle: Ancak İslam'dan nasibini almamış bazı kişiler ve sapkın olan mezhepler, hadisleri inkâr etmişlerdir. Hadislerin sahih olanını uydurma olanından ayırma işi ise tamamen farklı bir olaydır. Bizim bu yazımızın konusu değildir. Onu başka bir yazıda ele alırız. İnşallah.
***

Miraç Kandili'ne hazır mısınız?

5 Haziran gecesi (çarşamba akşamı) Miraç Kandili'ni kutlayacağız. Mekke'deki peygamberlik günlerinde müşriklerin baskılarından bunalan ve eşi Hz. Hatice ile amcasıEbu Talib'in kaybından sonra da iyice daralan Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gece Mekke'den alınıp Kudüs'e götürülür. Davet Yüce Allah'tandır. Yolcu Hz. Peygamber'dir (s.a.v.). Peygamberimizin yol arkadaşı Hz. Cebrail'dir.
Bu yolculuk Kudüs'ten sonra göğe doğru devam eder. Hiçbir insana veya yaratılmışa bu makam nasip olmamıştır.
Bu yolculuk Hz. Peygamber'in (s.a.v.) vücudunun olduğu gibi kaldırılması şeklinde gerçekleşmiştir. Müthiş bir mucizedir. Büyük bir onurdur. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) başka bir mucizesi olmamış olsaydı bile bu mucize tek başına yeterdi.
Hz. Resulullah (s.a.v.) orada cennet ve cehenneme ait olacak olan manzaraları gördü. Beş vakit namaz ile cuma namazı emrini aldı. Oradayken Bakara suresinin son ayetleri (Amener Resul) efendimize iletildi.
En son olarak da, Allah'ın birliğine ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) peygamberliğine iman eden kişinin ebediyen cehennemde kalmayacağı müjdesi verildi.
* Miraç; göğün bütün kapılarının son elçiye açılmasıdır. Miraç, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) verilen büyük değerin yere ve göğe yansıtılmasıdır. Mekke'nin çileli yıllarından sonra gelecek büyük zafere hazırlık. Ama aynı zamanda efendimizin karşılaşacağı çileli günlere de habercidir. Miraç şüphesiz Allah'ın resulünü çok etkilemiştir. Bugün bile bizi derinden etkilemiyor mu?
***

Bir kitap tavsiyesi
Hadislerle ilgi aklınıza gelecek her konuyu irdeleyen bir kitap tavsiye etmek istersem sizlere, Muhammed ebu zehv'in Hadis ve Hadisçiler adlı eserini tavsiye edebilirim. Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu kitabı okuyabilirsiniz.

PROF.DR.NİHAT HATİPOĞLU

PEYGAMBERİMİZ (A.S.M) HADİS-İ ŞERİFLERİN YAZIYA GEÇİRİLMESİNİ TEŞVİK ETMİŞTİR.

Peygamberimiz (asm), sahabelere hadislerin ezberlenmesi ve yazıya geçirilmesi için teşvikte bulunmuştur.

Hadislerin Yazılması

Peygamberimiz (asm) Kuran’la karışır endişesiyle kendi sözlerini yazdırmamış, fakat ezberlenmesi için teşviklerde bulunmuştur. Bununla beraber bazı şahısların hadisleri yazmasına müsaade etmiştir. Abdullah b. Amr (ra) pek çok hadisi yazmış ve onun yazdığı hadis risalesi “Sadıka” ismiyle meşhur olmuştur.
Peygamberimizin (asm) ahirete intikalinden sonraki dönemde ise Kuran’ın hadisle karışma endişesi kalmadığından hadis yazma işi çoğalmış sahabeler ve onların talebeleri olan tabiin çoklukla hadisleri yazma yönüne gitmişlerdir. (Hz Ebu Hureyre’nin (ra) talebesi Hemmam b. Münebbih’in Ebu Hureyre’den (ra) yazdığı hadisler bu gün mevcuttur.) Bilhassa Hz. Ömer’in (ra) torunu olan Ömer b. Abdülaziz (h. 61-101) halife olduğunda bütün şehirlerdeki alimlere emirler göndererek, hadislerin yazılmasını resmileştirdi. O dönemde tabiinden ibni Şihab Ez-Zühri’nin (ra) bu alandaki çalışmaları meşhurdur. Daha sonra gelen alimler ise hadislerin yazılmasını daha sistemli hale getirdiler.
 (Talat Koçyiğit, Hadis Usulü) 

Hadislerin Ezberlenmesi 

Peygamberimiz ezber konusunda hassasiyetle durmuş ve sahabeleri teşvik etmiştir. O dönemde zaten halkın ekseriyetinin ümmi oluşu, yazının yaygın olmayışı, zaruri olarak ezber üzerinde durmaya insanları sevk etmişti. Ayrıca Peygamberimizin (asm) belagatlı söz söyleyişi, muhatabın durumlarına göre konuşması gibi durumlar da ezberi kolaylaştırmıştı.
Tabiin döneminde hadislerin yazılması yaygınlaşmakla beraber, ezber de beraberinde yürüdü. Hadis alimleri ezbere büyük ehemmiyet verdiler, hadis ezberlemeyeni hadis alimi saymadılar ve ezber zayıflığını cerh sebebi saydılar. Ezber konusunda içlerinde harikulade şahıslar çıktı. Örneğin; Kur’an-ı Kerim’i sekiz günde ezberlemiş olan İmam Zühri: “Kalbime tevdi ettiğim ilimlerden hiç birini unutmadım. Hiçbir sözü, bir alimin ağzından dinledikten sonra, bir daha tekrarlatmış değilim. Ezberlediğim hadislerden yalnız birisinde şüphe edecek oldum, onu da, ravisine sordum, ezberlediğim nasıl ise öyle çıktı” demiştir.
Emevi halifelerinden Hişam oğullarından birisi için, İmam Zühri’ye ezberinden 400 hadis yazdırdı. Bir ay kadar sonra Hişam: “O yazılar zayi oldu, onları yeniden yazdır” dedi; Zühri de yazdırdı. Her iki nüsha karşılaştırıldığında hiçbir fazla veya noksan olmadığı görüldü.
Ahmed b. Hanbel (ra) bir milyon hadisi ezberlemişti. Bu rakam olağanüstü bir rakamdır. Fikir vermesi için şöyle bir misal verelim: Bu gün en geniş hadis koleksiyonu Kenzül Ummal’dir ve bu kitap 16 cilt olup içinde 46 bin hadis vardır. 1 milyon hadis bu ölçüye göre 320 cildin üzerinde bir rakamdır. Ortalama bu kadar kitap üst üste konulduğunda 10 metre yüksekliği bulur.
İmam Buhari 17 yaşındayken 70 bin hadis ezberlemişti. Daha sonraları ise 500 bin civarında hadis ezberlemiştir.
Firuzabadi’nin hafızası da fevkaladeydi. Her gece 200 satır ezberlerdi. Kur’an sayfalarıyla bu 15 sayfa civarındadır. İmam Müslim’in sahihini bir haftada ezberlemişti.
Hadis ilminde yüz bin hadisi sened ve metinleriyle ezberleyen hadisçiye “Hafız”, üç yüz bin hadis ezberleyene “Hüccet”, Peygamberimizin (asm) bütün sünnetini hıfz ve ihata edene “Hakim” ünvanı verilmiştir. Hadis alimi Hafız Ez-Zehebi “Tezkiretül Huffaz” adlı eserinde 1176 hadis hafızının hayat hikayesini ele alır.
 (Asım Köksal, İslam’da iki Kaynak: Kitap ve Sünnet)