23 Nisan 2012 Pazartesi

"Ayasofya ibadete açılsın!"


Bediüzzaman Said Nursi, gerek Risale-i Nur adlı eserleriyle, gerekse de hususi sohbetlerinde Ayasofya Câmiinin ibadete açılacağı günleri muştulamıştır talebelerine.
Üstad pek çok eserinde Ayasofya’ya olan sevgisini medh-ü senalarla dile getirir. Aslında bu övgüler esassız bir abartı değildir. Ayasofya’nın gerçek değerini izhar etmekten ibarettir.

Mesela Bediüzzaman, bazı eserlerinde Ayasofya’nın gayet muazzam bir Câmi olduğunu belirtir:
“Sonra gider, Ayasofya gibi gayet muazzam bir câmie, Cuma gününde dahil olur.” (Tabiat Risalesi)
Bu muazzamlık muhtemelen ilgili câmiin ism-i âzam hakikatine istinad etmesinden kaynaklanır. Zira basit bir muazzamlık değildir burada bahsedilen, “gayet derecede bir muazzam olma” durumudur.

Yine Ayasofya, değersiz, anlamsız bir yapı değil, “milyarlara değer mukaddes bir bina”dır ona göre. Böyle mukaddes bir binanın basit sebepler için harap edilmesi ise en dehşetli bir vahşettir ona göre:
“İşte, bir köyde bir hain bulunsa, o köyü mâsumeleriyle imhâ etmek veya bir cemaatte bir âsi bulunsa, o cemaati çoluk çocuğuyla ifnâ etmek veya Ayasofya gibi milyarlara değer mukaddes bir binaya, kanun-u zâlimanesine serfurû etmeyen birisi tahassun etse, o binayı harap etmek gibi, en dehşetli vahşetlere şu medeniyet fetva veriyor.” (Sünuhat-İfade-i Meram)
Bu örnek başka bir hakikati ifham için verilmişse de, ilk anlamıyla da Ayasofya’nın önemini vurgular.

Bu arada Bediüzzaman’ın Kâbe ve Mescid-i Aksa’dan sonra Ayasofya’yı da “mukaddes bir bina” olarak tavsif etmesi dikkatlerden kaçmamaktadır.
Bu tavsif, Ayasofya hakkında, henüz bizce meçhul olan pek çok ulvi ve mânevi sırların varlığı hakikatiyle de yüzleştirir bizi.
Ayasofya Bediüzzaman’a göre, bu kahraman milletin ebedî bir şeref vesilesidir. Üstelik ona göre Ayasofya, Kur’an ve cihad hizmetinin Fâtih Sultan Mehmed Han’dan kalan pırlanta bir yâdigarıdır.

Bediüzzaman, Ayasofya Câmiinin müzeye çevrilmiş olduğu iddiasını da kabul etmez. Ona göre Ayasofya müzeye değil, açıkça bir puthaneye dönüştürülmüştür.
On Dördüncü Şua’da ve çeşitli mahkemelerde bu konudaki duygu ve düşüncelerini şöyle dile getirir:
“Hem bu kahraman milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur'ân ve cihad hizmetinde dünyada pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılıçlarının pek büyük ve antika bir yâdigârı olan Ayasofya Câmiini puthaneye ve Meşîhat Dairesini kızların lisesine çeviren… “

Bediüzzaman, eserlerinde Ayasofya Câmiine duyduğu sevgiyi yer yer dile getirir. Tabiat Risalesinde bile Allah’ın varlığını ispat ederken Ayasofya Câmiinden örnek verir mesela.
Bediüzzaman’a göre Ayasofya Câmii gerçek değerini Kur’an tilavetiyle, ibadetle, güzel ve hayırlı işlerle bulabilir. Bu mabed, yanlışların mekanı değil, Kur’an’ın, doğruluğun ve ahlakın sembolüdür ona göre.

Aşağıdaki örnekte Bediüzzaman, Ayasofya Câmiinin Kur’an’ın okunduğu ve yaşandığı bir ibadet mahalli olması halinde, tüm dünyadaki inananların bu gelişmeyi hayır duayla anacaklarını da ima eder:
Mesela; Ayasofya Câmii, ehl-i fazl ve kemalden mübarek ve muhterem zatlarla dolu olduğu bir zamanda, tek-tük sofada ve kapıda haylaz çocuklar ve serseri ahlaksızlar bulunup, câmiin pencerelerinin üstünde ve yakınında ecnebilerin eğlenceperest seyircileri bulunsa; bir adam o câmi içine girip ve o cemaat içine dahil olsa, eğer güzel bir sada ile şirin bir tarzda Kur'an'dan bir aşir okusa; o vakit binler ehl-i hakikatın nazarları ona döner. Hüsn-ü teveccühle, manevî bir dua ile o adama bir sevab kazandırırlar. Yalnız, haylaz çocukların ve serseri mülhidlerin ve tek-tük ecnebilerin hoşuna gitmeyecek. (Beyanat ve Tenvirler)
O halde bu câmiyi yeniden ibadete açacak hükümet yetkilisi zat da, ehl-i hakikatin edeceği mânevi dualardan ebediyen hissedar olacaktır.

Bediüzzaman’a göre Ayasofya’nın şu andaki hali “pisliklerle” doludur. Onun ism-i âzam mertebesindeki o “mukaddes” haline yeniden dönebilmesi ise o pisliklerden temizlenmesi ile yani “kuddûsiyet” hakikatinin tecellisi ile mümkün olacaktır:
İslama, hatta bir kısım Hıristiyan devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya'yı muzahrafattan temizleyip, ibadet mahalli yapmaktır. Bu ise; bu mesele için otuz sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik'i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Namık Gedik ve Tevfik İleri gibi zatların hatırı için başka yere gitmedim.
(Emirdağ Lahikası-II, s. 449.)

Görüldüğü gibi Bediüzzaman, siyaseti terk ettiği halde Ayasofya Câmiinin ibadete açılmasını sağlamak için dönemin İç İşleri Bakanı’na bizzat giderek müracaat etmek istemiştir.
Ona göre Ayasofya Câmiinin yeniden ibadete açılması ezanın aslına döndürülmesi kadar önemlidir.
“Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya'yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir.” (Emirdağ Lahikası)

Görüldüğü gibi Bediüzzaman Ayasofya Câmiinin ibadete açılmasını o dönemki demokratlardan talep etmektedir. Onun ezanın aslına çevrilmesi talebi demokratlar tarafından yerine getirilmiştir.
Ancak Ayasofya’nın ibadete açılması talebi ise henüz bir karşılık bulmamıştır. O halde bu kutlu vazife bugünkü demokratların omuzlarındaki bir vazifedir. Bediüzzaman’ın en önem verdiği bu vasiyetini yerine getirecek demokratları ise alem-i İslam ayakta alkışlayacaktır.

Bediüzzaman, Ayasofya’nın ibadete açılmasını istedikten sonra Risale-i Nurların da resmen serbest olmasını talep eder. Resmen serbest olmak hakikati de muhtemelen bu eserlerdeki gerçeklerin devlet eliyle ders kitaplarına girmesi ve hayata hayat olmasıdır.
Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur'un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahati de onlara yüklenmez fikrindeyim.

İstanbul Üniversitesi Nur Talebelerinden Kâmil beyin yazdığı Tarihçe-yi Hayat adlı eserde geçen bir mektuptan bir kısım alıntılamak istiyorum.

Ayasofya Câmii’nin ibadete açılması ve Risale-i Nurların resmen serbestiyeti durumunda gerçekleşecek mânevi fetihleri de anlatan bu mektup, Ayasofya’nın ibadete açılma meselesinin düşündüğümüzden de önemli olduğunu basiret ehline açıkça gösteriyor:

Rüyâlarımız dahi neşe ve ferahla dolu. Düşmanlarımızın ise yüzleri daha ziyâde karardı. Nifaklarının hiçbir şey yapmadığını ve yapamayacağını artık biliyorlar. Üstadımız, İstanbul'un şahsiyet devrinin yâdigârı olan herşeye yeniden can verdiler. Kardeşlerimizin gözünde, şehrin manzarası birdenbire değişti.

Ayasofya, Sarayburnu'na kadar uzandı. Minârelerinde yine ezan-ı Muhammedî (a.s.m.) okunuyor; içinde, hâfızlar yeniden Kur'ân-ı Kerîm tilâvetine başladılar. Fâtih, her gün türbesinden kalkarak, fethettiği şehrin büyük ve mübârek misâfirine, "Hoş geldiniz" diyor ve onu tebrik ediyor.

Yeni Câmiin şerefesinden, Beyoğlu'nun en karanlık ve mülevves izbesine kadar nüfuz edecek ışık tûfânını şimdiden görür gibi oluyoruz. Hepsinin, Ayasofya'nın, Fâtih'in, Sultan Ahmed'in, Eyüb'ün ve Süleymaniye'nin ve bütün Müslüman İstanbul'un hicab perdelerini yüzlerinden atışı ve bize daha muhteşem ve daha samîmi görünmeleri, bu büyük teşriften ve bu ulvî nurdan...

Üstadımız, artık bu şehrin güneşi. O giderse, ufkundaki güneş de onu takip edecek ve milyonluk şehir kararıverecek. Tesellîmiz, Fâtih şehrinin Risâle-i Nur'la aydınlanacağı ve parlayacağı ümididir…Oğuz DÜZGÜN

0 yorum:

Yorum Gönder